Volkan Akyıldırım

“İşçinin ulusu ne Fransız, ne İngiliz, ne de Alman’dır; Çalışmadır, ücret köleliğidir, kişinin kendini satmasıdır. Hükümeti ne Fransız ne İngiliz ne de Alman’dır, sermayedir. Onun esas atmosferi ne Fransız ne İngiliz ne de Alman toprağıdır, yeryüzünün birkaç santim altıdır.”

Geçen haftasonu dünya tarihinin en büyük iklim gösterisini küresel olarak gerçekleştirdik. Isınmanın ve iklim değişikliğinin başlıca sorumlularından biri olan ABD’de 500 bin insan, kendi hükümetlerini ve diğer hükümetleri sertçe uyardı. İstanbul’daki büyük yürüyüşün de içinde bulunduğu üç bin protesto gösterisine 600 bin kişi katıldı.

Türk-Türkiye atmosferinden bahsetmek ne kadar saçma Türklerin diğer milletlerden ayrı ve üstün olduğunu düşünmek o kadar saçma.

Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kapitalist endüstri tarafından tüketilmesi sonucu atmosferi dolduran sera gazları, millî sınırların anlamsız olduğunu gösteriyor.

İklim değişikliği, dünyanın neresine bakarsanız bakın, yoksulları vuruyor. Aşırı yağışlar sonucu meydana gelen seller altyapısı tamamlanmış zengin semtlerdekileri değil altyapısı olmayan işçi mahallerinde yaşayan fakirleri öldürüyor. Kuraklık sonucu tarımsal üretimin gerilemesi fakir köylüleri ve tarım işçilerini aç bırakırken, rekor üstüne rekor kıran gıda fiyatları şehirlerde yaşayan ve ücretleri yükseltilmeyen işçileri de yoksunluk sofrasına oturtuyor.

Küresel ısınma ABD, Çin, G-8 ve G-20 ülkeleri gibi kapitalist piramidin en tepesindekilerin eseri, ancak sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz. Ve insanlık ile canlı türlerinin büyük bölümünü toplu yokoluşa iten bu sorunun çözümü de küresel.

Türk milliyetçileri ulus-devletlerin “halk olmayı geride bırakmış ileri ulusların eseri” olduğunu, yani uygarlığın ve gelişmenin sonucu insanlığın bulduğu en akılcı işleyiş olduğunu ileri sürüyor.

İnsanlığın ortak tavrının ifadesi olarak sunulan Birleşmiş Milletler’den ise ortak bir tavır çıkmıyor. Her devlet, sahibi olan egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda davranıyor. Her kapitalist diğeri ile rekabet içinde ve dünya politikasını bu belirliyor.

Ulus-devletlere bölünmüş, millî sınırlara sahip ve milliyetçiliğin hakim fikir olduğu kapitalist dünya, iklim sorununa herkes tarafından bilinen çözümü getirmeyi reddediyor.

Farklı geçmişlerden, dillerden, dinlerden, yaşam tarzları ve kültürlerden gelsek de, üretim araçları karşısında mülksüz, yaşamaya devam edebilmek için her gün emeğini satmak zorunda kalan bir ve aynı sınıfın, işçi sınıfının üyeleriyiz ve hepimizin bekleyen şeyler aynı. İklim değişikliğine, savaşlara, sömürüye, fakirliğe ve adaletsizliğe karşı küresel devrim mücadelesinin zaferi için her yerde ve Türkiye’de işçileri bölen milliyetçiliği geriletmek için aralıksız mücadele etmeliyiz.