Roni Margulies

Sosyalist İşçi gazetesinin dine, dindarlığa ve dindarlara yaklaşımı, Türkiye sosyalist yayıncılığında eşsizdir. Bu gazetenin tarihinde din düşmanlığına, dinin gericilik olarak tanımlanmasına, dindar insanların salt dindar oldukları için irticacı, şeriatçı, düşman olarak gösterilmesine rastlamak mümkün değildir.

Bu yaklaşım tesadüfî değildir. Çok sağlam iki temeli vardır.

Birincisi, Marksist din anlayışı. İkincisi, gazetenin sosyalizm anlayışı.

Ezilenlerin hareketi olarak din

Engels, “Erken Hıristiyanlığın Tarihi Hakkında” makalesinde şöyle yazar:

“Erken Hıristiyanlığın tarihinin modern işçi sınıfı hareketiyle dikkate değer benzerlik noktaları vardır. İşçi sınıfı hareketi gibi, Hıristiyanlık da başlangıcında ezilenlerin hareketiydi; ilk olarak kölelerin ve özgürlüğünü kazanmış kölelerin, tüm haklarından mahrum edilmiş yoksulların, Roma’nın işgal ettiği veya dağıttığı halkların diniydi. Hem Hıristiyanlık hem işçi sınıfı sosyalizmi gelecekte tutsaklıktan ve sefaletten kurtuluş vaad eder. Hıristiyanlık bu kurtuluşu cennete, ölümden sonra bir başka yaşama yerleştirir; sosyalizm ise aynı kurtuluşu bu dünyaya, toplumun dönüştürülmesine oturtur. Her ikisine de baskı uygulanmış ve zulmedilmiş, taraftarları hor görülmüş ve Hıristiyanlar insanlık düşmanı olarak, sosyalistler ise devlet düşmanı, dinin, ailenin, toplumsal düzenin düşmanı olarak özel yasalara tâbi tutulmuştur.”

Bütün büyük ve kitlesel dinler, Engels’in dediği gibi, “gelecekte tutsaklıktan ve sefaletten kurtuluş vaad eder”, insanlığın en temel özlemlerini dile getirir.

Nedir bu temel özlemler? İnsanca bir yaşam, adalet, eşitlik, refah ve huzur.

Sınıflı toplumların ortaya çıkmasından beri insanlık aynı sorunlarla cebelleşiyor, aynı özlemler uğruna mücadele ediyor. Ama kralların, mülk sahiplerinin, din adamlarının ve bunlara bağlı silahlı güçlerin izin vermediği bu özlemleri hayata geçirmek mümkün olmuyor.

Bütün dinler insanca yaşayacağımız, eşit ve ölümsüz olacağımız adil bir “öbür dünya” tarif eder. Özlemlerimizin gerçekleştiği, kralların, mülk sahiplerinin, zenginlerin ve silahlı adamların giremeyeceği bir dünyadır o.

Ve bütün dinler, ölüp o dünyaya gittiğimiz güne kadar bu dünyada birbirimize nasıl davranmamız gerektiğini anlatır; adil ve dayanışmacı davranmazsak, birbirimizi sevmezsek öbür dünyada cezalandırılacağımızı söyler.

Aç ve tok

İslam’da “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”. Hıristiyanlık’ta “Zengin kişinin Cennet’e girme ihtimali bir devenin iğne deliğinden geçme ihtimalinden daha düşüktür”.

Bu sözler tarihteki tüm yoksulların, tüm açların, yani insanlığın büyük çoğunluğunun haykırışıdır: “Bugün kralımsın, ağamsın, patronumsun, ama yarın ben Cennet’e gideceğim, sen Cehennem’de cayır cayır yanacaksın!”

Bu nedenledir ki, tarihteki bütün yoksul ayaklanmalarının dinî bir yanı da olmuştur, yöneticilerin adil olması, kutsal kitaba uygun davranması talep edilmiştir. Tesadüf olmasa gerek: yoksullar dinin eşitlikçi yanlarını vurgular, zenginler o yanlarını görmezden gelir!

Kısacası, dini ve dindarlığı “gericilik” olarak görmek Kemalizm’e ve ondan etkilenen Türk soluna aittir, Marksizm’e değil. Herkes için insanca bir yaşam, adalet, eşitlik ve refah mücadelesinde, kişinin dinle ve Tanrı ile ilişkisi konu bile değildir.

Aşağıdan sosyalizm

Sosyalist İşçi gazetesinin dine yaklaşımının ikinci temeli, gazetenin sosyalizm anlayışıdır.

Bu gazete, sosyalizmi ancak büyük emekçi kitlelerin yaratacağına ve ancak kendi eylemleriyle yaratacaklarına inanır. Aşağıdan sosyalizme inanır.

Türkiye’de “büyük emekçi kitleler” demek, önemli bir kısmı kendini Müslüman olarak tanımlayan, şu veya bu ölçüde dindar olan insanlar demektir. Bugüne kadar yapılan her araştırma bunun böyle olduğunu göstermiştir. İsteyen beğenir, isteyen beğenmez, ama sonuç değişmez.

Sosyalizm büyük kitlelerin eseri olacak ve bu kitleler Müslüman olacak. Müslümanlığın “gericilik” olduğunu, Müslümanların gerici olduğunu düşünenler, ya Türkiye’de sosyalizm olamaz diye düşünüyor olmalı, ya da sosyalizmi Ege kıyılarıyla Trakya’da oturan “laik” orta sınıfların yaratacağına inanıyor olmalı!

“Mürteci sürüsü” mü?

Emekçi kitlelerin çoğunluğunu karşısına alan, “örümcek kafalı”, geri, iflah olmaz bir mürteci sürüsü olarak tanımlayan, çoğunluğa “Aman benden uzak dursun” duygusuyla yaklaşan ve çoğunluğun taleplerini hiç kaale almayan bir “sosyalist” siyaset olamaz.

“Bir ucu türban, bir ucu IŞİD” diye afiş asan, böylece Türkiye’nin kadın nüfusunun yüzde 70’ini düşman ilan eden bir “sosyalist” hareket olamaz.

Dindar olmamayı ve hatta tanrıtanımaz olmayı önkoşul olarak dayatan, hem Amerikan emperyalizminin hem Kemalist devletin Müslüman düşmanlığına sürekli ödün veren bir “sol”, küçük ve güçsüz kalmaya mahkûmdur. Dahası, laiklik adına sürekli devlet güçlerinin yanında yer alan bir “sol”, tüm ezilenlerin ve tüm muhaliflerin gözünde anlamsız olmaya da mahkûmdur.

Sosyalist İşçi gazetesi aşağıdan sosyalizme inandığı için, İslam hakkındaki görüşlerini Mustafa Kemal’e değil Karl Marx’a dayandırdığı için, 500 sayı boyunca kimsenin dinî inançlarıyla ilgilenmemiştir, kimseyi dindarlığı nedeniyle dışlamamıştır, İslam düşmanlığına ödün vermemiştir.