Yıldız Önen

Yeni bir kampanya kuruldu, adı “Barışa bak”. Ne kadar benzer bir isim, Küresel BAK’ı da andırıyor Küresel BAK’ın girişimiyle düzenlenen Barışarock festivallerini de.

İsim önemli değil. Memlekette her türlü barış girişimi önemlidir, barışa omuz vermek için atılan her adım anlamlıdır.

Ama “Barışa bak” kampanyasında bir terslik var. Bu terslik, kampanyanın metninin Kürt sorununun kökenini kavramadaki hatalarından kaynaklanıyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri, bir Kürt sorunu var.

Kürtlerin bir halk olarak varlıklarının inkarından, anadillerinin konuşulmasının yasaklanmasından başlayıp, özgürlük için mücadele eden, ses çıkartan Kürtlerin katledilmesine kadar uzanan, her bir evresi Kürtlerde derin travmalar yaratan bir sorun bu.

Bu sorunun bir başka ifadesi de, siyasal alana yapılması gereken vurguda ortaya çıkıyor. Kürt sorunu deyince, sorunlu Kürtlerden söz etmiyoruz. Başörtüsü sorunu dediğimizde, kadın sorunu dediğimizde, sorunun başörtüsü takan kadınları ve kadınları mağdur etmesi gibi, Kürt sorunu da Kürtlerin mağduriyetini ifade eder ve bu sorunun kaynağı, cumhuriyetin ta kendisidir. Kürtlerin siyasal statükosunu tanımayan Cumhuriyet, teorik olarak Kürtlerin varlığını inkar edince, gerçek hayatta da Kürtlerin ve dolayısıyla Kürt sorununun varlığının ortadan kalkacağını düşündü.

Karşımızda bir halkın varlığının siyasal olarak tanınması mücadelesi var.

Bu tanınma hakkı için her düzeyde mücadele eden bir halk var.

Mağdur olan bu halk.

Çözüm süreci, bu halkın liderliğinin siyasal stratejisinde yaşadığı bir dewğişimin sonucu olarak başladı. Bu mücadelenin diğer ucunda ise AKP hükümeti yer alıyor.

AKP hükümet, devleti önemli ölçüde kontrol ediyor. Cumhurbaşkanı da AKP’li, Başbakan da, Adalet Bakanı da. MİT Müsteşarı da AKP’nin hizmetinde doğal olarak.

Çözüm sürecinin başından beri ortada olan temel sorun, Kürt halkının haklarının hangi hızla, nasıl bir yol haritasıyla tanınacağı. Gasp edilen hakların hangi tempoyla iade edileceği sorunu bir başka deyişle.

Bu düzenlemeleri yapmak, hükümetin işi. Bu düzenlemeleri geciktirmek, hükümetin sorunu. Bunlar, pazarlığa tabi olabilecek haklar değil. Sadece anadil değil, Abdullah Öcalan’ın konumundan PKK üyelerinin siyasal geleceğine kadar bir dizi başlık var.

İşte “Barışa bak” kampanyasının tersliği burada açığa çıkıyor. Kampanya, yola, çözüm sürecinde hükümetin elini güçlendirmek amacıyla çıktıklarını söylüyorlar.

Kimin karşısında?

Bu sorunun cevabı çok açık. Bizim çözüm sürecinden yapılacak bir kampanyadan anladığımız bambaşka şeyler. Bu hükümetin eli biraz daha güçlenirse, güç sarhoşluğundan muzdarip olduğu apaçık olan bir siyasi elit, daha da pervasızlaşır. Bir barış kampanyası hükümetin eli güçlensin diye yapılmaz. Bir barış kampanyası, barış olsun diye yapılır. Yani, mağdur olanın mağduriyeti giderilsin, demokrasinin sınırları genişlesin, kardeşlik ama eşit koşullarda kardeşlik sağlansın diye yapılır. Özetle Kürt halkının eli güçlensin diye yapılır. “Barışa bak”, barıştan daha fazla hükümete bakmasıyla yanlış bir kampanya.