Başbakan Davutoğlu, AKP’nin Meclis grup toplantısında çözüm süreci ile ilgili olarak “Mayıs ayında bu terör unsurlarının Türkiye’yi terk etmeleriydi... Onlar bu zamanı kazanıp, Türkiye’yi tekrar istikrarsızlaştırma çabası içine girdiler” açıklamasını yaptı. Sürecin önce Gezi’de sonra yolsuzluk davaları sürecinde provoke edildiğini, HDP’nin de hükümete ve çözüme karşı tavır aldığını iddia etti.

Oysa gerçekler Davutoğlu’nun anlattığı gibi değil. PKK gerillayı çekerken, hükümet atması gereken yasal adımları atmadığı gibi kalekol yapımlarını sürdürmüştü. Kalekol yapımını protesto eden göstericilere her defasında saldırmıştı; hatta Lice’de olduğu gibi sivillerin üzerine ateş açarak ölümlere neden olmuştu. Gezi direnişi çözüm sürecine karşı değil, hükümetin neo-liberal uygulamalarına karşı başlamıştı. Hatta Gezi direnişçilerinin ulusalcı olmayan on binlercesi “her yer Lice, her yer direniş” sloganları ile yürüyüş düzenlemişti. 17-25 Aralık soruşturmaları ise hükümet üyelerinin yolsuzlukları sebebiyle başlamıştı.

Davutoğlu’nun konuşmasında “12 yılın en kapsamlı demokratikleşme paketi” dediği yasa değişikliklerinde ise Kürt hareketinin sürecin ilerlemesi için beklediği anadilde eğitim ve Öcalan ile yasal müzakerelere dair hiçbir madde yoktu.

Kobanê eylemlerinde yaşananlar da Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi bir provokasyon değil yine hükümetin uygulamalarının sonucuydu. Son süreçte Rojava’ya saldıran IŞİD’le AKP’nin kurduğu belirsiz ilişki, Erdoğan’ın umutla “Kobanê düştü düşecek” ve “bizim için IŞİD neyse PKK de odur” demesi, Kürt halkının öfkelenmesine neden olmuştu. Polis ve polis destekli faşistler, göstericilere saldırmıştı.

Hükümet, çözüm sürecine dair provokatör arayacaksa, kendi kolluk kuvvetlerinin saldırılarına, dışarıya saldığı Ergenekoncu katillere ve “çözüm sürecine mahkum değiliz” diyen milletvekillerine bakmalı. Kürt halkı on yıllardır onurlu bir barış istiyor.