Türkiye savaşta. Bir yandan içeride Kürtlerle savaşıyor, diğer yandan Suriye’de sürmekte olan savaşa daha fazla müdahil olabilmek için çırpınıyor. Kürtlerle savaşta 1990’ların kirli taktikleri kullanılıyor, özel harekât polisleri her türlü hukuksuzluğa ve iğrençliğe imza atıyor. Ülkenin bu bölümünde devlet terörü sonucu yaşanan insani trajedinin boyutu büyük. Bu savaş ortamı, son bir yıldır Batı’yı da patlayan bombalarla kana bulamaya başladı. TAK’ın Ankara’daki saldırısında onlarca sivil öldü. IŞİD ise başta Ankara katliamı olmak üzere birçok saldırıya imza attı.

Milliyetçilik zehiri

Savaş ortamı, aynı zamanda siyasi gündemin merkezine Türk milliyetçiliğinin hegemonyasını yerleştiriyor. Hükümetin politikalarına her itiraz “hainlik”, “ihanet” olarak kabul ediliyor. Bu, demokrasi ve özgürlükler için verilen tüm mücadelelerin savaş politikaları doğrultusunda baskı altına alınması ve susturulmaya çalışılması anlamına geliyor. Batı’daki bu iki durum, patlayan bombalar ve özgürlüklere yönelik saldırılar, muhalif olan çoğu aktivisti karamsarlığa sürüklüyor. Oysa ki, içinden geçtiğimiz günlerin yarattığı ruh hâlinden bir adım geriye çekilip genel duruma baktığımızda, bu saldırı dalgasının belli bir politik bağlamda gerçekleştiğini, uzun soluklu bir mücadele dalgasının bu ablukayı dağıtabileceğini görüyoruz.

Çözüm sürecinin önemi

Bugünkü duruma, çözüm sürecinin hükümet tarafından sonlandırması ve savaş politikalarının devreye sokulması sonucu gelindi. Yani aslında en önemli kazanımımıza saldırılıyor. Çözüm süreci başladığında, birçok sol örgüt, kimi sol-liberal yazarlar, bunu AKP ile bir “uzlaşma” olarak görerek karşı çıkmış ve Kürt hareketini eleştirmişti. Sosyalist İşçi, o günlerde, devletin “terör örgütü” kabul ettiği PKK’nin liderini muhatap almak zorunda kalmasını, Kürt halkının onyıllar süren mücadelesinin kazanımı olarak tarif ediyordu. Bu analiz doğrultusunda, süreci yalnızca desteklemekle kalmayıp Batı’da barış talebini yükseltecek bir kitle hareketini inşa etmek için kampanyalar düzenlemiştik.

Bugün, 2013 yılında karşı çıkanlar, “demokrasi olmadan barış olmaz” gibi safsatalarla destek beyan etmeyenler dahi çözüm sürecinin önemini kavramış gözüküyor. Herkesin ortak talebi, silahların sustuğu ve ölümlerin durduğu noktaya, masanın etrafında konuşulan aşamaya geri dönülmesi.

Irkçılık karşıtlarının kazanımları

Öte yandan, Sosyalist İşçi bir yandan da, 2000’lerin başından itibaren Türkiye toplumunda aşağıdan gelen bir değişim isteğinin hâkim olmaya başladığını, siyaseti de bu şekilde özgürlük yanlısı dinamiklerin şekillendirdiğini tartışıyordu. 2003 yılında Irak tezkeresini durduran devasa savaş karşıtı hareket, iklim değişikliğine ve nükleer enerjiye karşı seferber olan ve AKP’ye Kyoto’yu imzalattıran aktivistler, askeri vesayete ve darbe tehditlerine karşı sokaklara çıkan on binlerce kişi, Hrant Dink öldürüldüğünde “Hepimiz Ermeni’yiz” diye sokağa fırlayan yüz binler, Kürt sorununda Batı’da barış talep eden sayısız sivil inisiyatif, Ermeni Soykırımı’nın sokakta anılabilmesini sağlayanlar, yaşam alanlarını savunarak Gezi direnişini yaratanlar… Bütün bu mücadeleler, son 10 yıllık zaman dilimine özgürlükçü bir ruh hâlinin damgasını vurmasını sağlamıştı.

Şimdi bir yandan da, AKP’nin savaşı bütün bu kazanımları hedef alıyor. “İhanet”, “hainlik”, “ajanlar” gibi komplo teorilerinden beslenen kemalist Türk milliyetçisi söylemlerle, devletin çıkarlarını savunmayan herkesin kendisini tedirgin hissetmesi sağlanmaya çalışıyor. Ancak bir dizi özgürlük mücadelesinin devamlılığı, bu ablukayı kırmak için bize umut veriyor. Cerattepe’den 8 Mart’a, işçi hareketinden Kürt halkına direngen unsurların sık sık kendini ortaya koyması, bombaların ve ırkçılığın yarattığı otoriter iklimden çıkmamızı sağlayabilir.

Cerattepe Kazandı

Artvin’de, “bu milletin ... koyacağız” lafıyla ünlü patronun şirketinin altın madeni inşa etme girişimlerine karşı muazzam bir direniş izledik. Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, bütün bir halk sokaklara indi ve günler süren eylemliliğin ardından inşaatın durdurulmasıyla kazanım elde etmeyi başardı. Geçtiğimiz sene de benzer bir kazanım Kolin Holding’e karşı Yırca’da kazanılmıştı. Bu durum, Türkiye’de yıllardır nükleer santrallere, HES’lere, iklim değişikliğine karşı gezegeni ve yaşam alanlarımızı korumak için verdiğimiz mücadelelerin nasıl kalıcı bir etki yarattığını gösteriyor. Ekosistemi yıkma makinesi AKP’ye birçok yerelde direnişler geri adım attırıyor. Cerattepe bir yandan da hükümetin %70’lik halk desteğine sahip olduğu bir ilçe. Bu, AKP içi sınıf mücadelesinin, yani AKP’ye oy veren yoksullarla sermaye sınıfına hizmet eden AKP liderlerinin çıkarlarını doğrudan karşı karşıya getiren direnişlerin ne kadar önemli ve etkili olduğunu hatırlatıyor. Ancak böyle direnişlerin büyümesi ve genelleşmesiyle AKP’ye oy veren yoksulları sol bir alternatife kazanmak ve Erdoğan’ı yenmek mümkün olacak.

İşçiler mücadeleye devam ediyor

Hükümet, kıdem tazminatının gaspı, 657 sayılı yasada yapılacak değişiklikle iş güvencesine saldırı, kiralık işçi uygulaması gibi bir dizi neoliberal saldırıyı arka arkaya geçirmeye çalışıyor. Emek Çalışmaları Topluluğu tarafından geçtiğimiz haftalarda 2015 yılındaki işçi eylemleri üzerine hazırlanan bir rapor, savaşın yoğunlaşmasıyla birlikte işyerlerindeki mücadele dalgasının nasıl sönümlendiğini ortaya koyuyordu. AKP bir yandan buna güveniyor. Ancak diğer yandan da, işçi hareketi, bir kez mücadeleye atıldığında, diğer tüm mücadeleleri birleştirebilecek ve egemen sınıfa en güçlü tehdidi oluşturabilecek bir potansiyele sahip. Şubat ayı ortasında birçok yerde patlak veren grev ve direnişler, Soma katliamı sonrası ortaya çıkan kıpırdanmanın hâlâ canlı olduğunu gösterdi. Geleneksel olarak mücadelenin zayıf olduğu, AKP’nin kalesi olan Anadolu şehirlerinde örgütsüz işçilerin mücadeleye atılması, örgütsüz işçilerin 2015 yılında sendikalı işçilerden daha çok eyleme imza atması, emek hareketini birleştirecek bir platformun örgütlenmesinin ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

Kürt halkı, barış, çözüm ve özgürlük istiyor

Devlet birçok yerde Newroz’u yasakladı ve polis gösterilere saldırdı. Ancak Amed’de durum böyle değildi. Şehirde Newroz’un yasaklandığı son yıl olan 2012’de yüz binlerce kişi polis barikatlarını yıkmış, alana ulaşmış ve devlet güçlerini komik duruma düşürmüştü. Kürt illerinde aylardır süren baskı ortamına, infaz ve katliamlara, mitinglerde patlayan bombalara rağmen, Diyarbakır Newroz’unda görkemli bir kalabalık buluştu. Öyle ki, hükümet yanlısı basın, “HDP güç kaybediyor” yalanına inandırıcılık kazandırabilmek için mitingin gerçek fotoğrafları yerine, başlamasına saatler kala çekilen kareleri kullanmak zorunda kaldı. Kürtler bu yüzden yenilmiyor. Kürt hareketinin gücü, hendek kazma becerisinden, bomba patlatmaktan veya silahlı unsurlarının kahramanlığından değil; asıl olarak arkasında milyonların durduğu, on yıllardır mücadele ve örgütlenme deneyimine sahip bir halk hareketi olmasından geliyor. Kürt halkına saldıran birçok hükümet, sonradan tarihin çöplüğüne gitti. AKP de bunlardan biri olmaya aday.

8 Mart zaferini unutma

Geçtiğimiz 8 Mart’ta pek çok yerde polis ablukası altında sokağa çıkılırken, İstanbul’da yapılan gece yürüyüşü, her eylemin sert bir devlet terörüyle karşılaştığı günlerde, kadın cinayetlerine ve cinsiyetçiliğe karşı öfkenin yanı sıra, tüm bu baskı ortamına karşı biriken tüm tepkilerin de ifadesini bulduğu bir kanal hâline geldi. Taksim sokaklarında yürüyen binlerce kadın, kadın cinayetlerine ve adaletsizliğe karşı çıkmanın yanında, Kürt illerindeki direnişe ve barış talebine sahip çıkarak İstanbul’un merkezinde büyük bir meydan okumaya imza attı. Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz yıl Özgecan Aslan cinayetinin ardından kendiliğinden gelişen bir hareket ortaya çıkmış, 40 şehirde yüz binlerce kişinin sokağa çıktığı eylemler yapılmıştı. AKP liderliğinin tüm kadın düşmanı açıklamalarına ve politikalarına rağmen, bu hareket, direnişin önemli bir ayağını oluşturuyor.

Antikapitalistleri İnşa Edelim!

Antikapitalistler kampanyası, bütün bu direnişleri, farklı farklı alanlardaki mücadelelerin aktivistlerini birleştiren, işçi sınıfını bölen ayrımcı fikirlere taviz vermeyen antikapitalist bir platform temelinde inşa ediliyor. Bu yüzden bir yandan “Umudumuz barışta” diyoruz, diğer yandan direnişçi işçileri bir araya getiren emek forumları düzenliyoruz; bir yandan mültecilerin yanındayız, diğer yandan Ermeni Soykırımı anmasına hazırlanıyoruz. Siz de Antikapitalistler’e katılın, bu mücadeleleri birlikte inşa edelim!