Ankara’da 38 sivilin can verdiği saldırının yankıları henüz dinmeden, İstanbul’un en merkezi yerlerinden biri olan İstiklal Caddesi üzerinde bir intihar saldırısı daha gerçekleşti. Beyoğlu Kaymakamlığı önünde gerçekleştirilen saldırıda, üç İsrail vatandaşı, bir İran vatandaşı ve saldırganın kendisi olmak üzere beş kişi öldü, aralarında İsrail ve Türkiye vatandaşlarının da bulunduğu 36 kişi yaralandı.

Saldırının ardından olayın IŞİD’le bağlantılı Mehmet Öztürk tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Adli Tıp Kurumu’nda aile yakınlarından örneklerle parçalanan canlı bombadan kalan örnekler uyuştu. 24 yaşında olduğu belirtilen canlı bomba Öztürk’ün babası ve kardeşi Gaziantep’te gözaltına alındı. Bakan Ala da canlı bombanın kimliğini doğrulayan bir açıklama yaptı. 1992 doğumlu canlı bombanın IŞİD bağlantılı olduğunu söyleyen Ala, “Emniyet ya da jandarmada arama kaydı yok. Başka bağlantıları olup olmadığını araştırıyoruz” diye konuştu.

Bombalı saldırıları barış durdurur

Saldırıdan birkaç gün önce Almanya Dışişleri Bakanı tarafından, İstanbul ve Ankara’da bulunan vatandaşlarına bir saldırı olabileceğine dair uyarıda bulunuldu. Almanya’nın Ankara ve İstanbul’da bulunan diplomatik temsilcilikleri ve Alman okulları, güvenlik gerekçesiyle tatil edildi. Bunun üzerine İstanbul Valiliği yaptığı bir açıklamayla uyarıyı “yabancı ülke temsilciliklerinin teyide muhtaç duyumları” olarak nitelendirdi, ayrıca “sansasyonel ve gayri ciddi haber ve söylentileri dikkate almamaları” konusunda vatandaşlara çağrı yaptı. Keza hükümete yakın basın yayın organlarında da Almanya’yı kınayan ve Türkiye’yi kötü duruma düşürmeye çalışmakla itham eden haberler manşetten verildi.

Saldırının gerçekleşmesinin ardından, büyük şehirlerde yeni bir saldırı olabilir endişesiyle hayat durma noktasına geldi. Valiliğin fiyaskosundan sonra devlet kurumlarına güveni sıfıra inen halk, çareyi eve kapanmakla ve yabancı devletlerin açıklamalarını takip etmekte buldu. İstanbul’un normalde içinden çıkılmaz bir kaos durumunda olan trafiği bile rahatladı.

Daha İstanbul saldırısının şoku atlatılamadan, Brüksel’de yaşanan yeni intihar saldırıları, toplumun genelinde sokağa çıkma konusundaki çekingenliği ve isteksizliği daha da artırdı. Cumhurbaşkanı ile AKP hükümetinin Suriye’ye yönelik olarak sürdürdüğü saldırgan politikaların ve Erdoğan’ın müzakere masasını devirerek Kürt halkına savaş açmasının ülkeyi bu tür saldırılar için açık hedef haline getirdiği, artık herkesin malûmu. Yöneticilerin ne saldırgan Ortadoğu politikalarından, ne de Kürt halkına açtıkları savaştan geri adım atmayacaklarına dair kararlı söylemleri, halkın genelinde bu saldırıların süreceğine dair endişelerin daha da artmasına neden oluyor.

Barış için örgütlenmeye

Bu kötü tablonun ister istemez barış güçleri üzerinde de karamsarlık yarattığı açık. Uzun zamandan bu yana, hem de ihtiyacın giderek yoğunlaştığı bir ortamda, barış isteyenler sokağa giderek daha az çıkıyor. Bu, hem karamsarlığa neden olan mevcut tabloyu derinleştiren, hem de her türlü barış hareketini terörizm olarak nitelendirerek hükümetin elini güçlendiriyor. Karamsarlık insani bir duygudur; ancak bu duygunun kasıtlı olarak pompalanmasına izin vermemek, büyük küçük demeden sokakta verilecek her türlü barış girişiminin aşağıdan örülmesini örgütlemek ve desteklemekten vazgeçmemek gerekir.