IMF karşıtı etkinlikler, esas olarak küçük eylemler şeklinde geçti. IMF zirvesi sırasında yapılan ve polis şiddetine maruz kalan genel eylem de dahil, etkinliklerin temel sorunu kitlesel olmaması değil, kazanmak için örgütlenmemiş olmasıydı.

Bu zirve sırasında kazanmak, toplantıların iptal edilmesini ya da sokaktaki hareketin de en az toplantılar kadar tezlerini dünya kamuoyuna duyurmasını sağlamaktı.

Böyle olmadı.

Toplantıların işlemesini engellemek için, kim daha iyi ayakkabı fırlatıyor ya da kim daha uzun direğe tırmanıyor yarışmalarından çok aylar süren bir kampanyayla IMF'nin, Dünya Bankası'nın (DB) işlevinin ne olduğu, neden dağıtılması gerektiği, neden bu zirvenin ezilenler için tehlikeli olduğu anlatılmalıydı. Milyonlarca bildiri dağıtılmalıydı. Sokak stantları açılmalı, sayısız toplantı örgütlenmeli ve "IMF defol!", "IMF'ye dur de!" sloganları popüler hale getirilmeliydi.

Sadece 2007 yılının Eylül ayında başlayan krizden sonra direnişe çıkan işyerlerindeki işçiler IMF zirvesine karşı bir araya getirilseydi bile çok yaygın bir hareket örgütlenebilirdi.

Üstelik, IMF zirvesinden birkaç gün önce Türkiye çapında İstanbul'da Emek Platformu tarafından merkezi bir miting örgütlenebilir, İstanbul dev bir forum alanına çevrilebilirdi.

Bu adımları planlamak için tek bir şeye ihtiyaç var: Kazanma isteğine!

Sol ise bu istekten çok uzak. Geçmişte eleştirilen Greenpeace tarzı eylemler denilen, Greenpeace'in kampanyalarını duyurmak ve kamuoyu oluşturmak için etkili bir şekilde örgütlediği, esas olarak medyada görünür olmayı başarı kriteri olarak değerlendirilen eylemler, solda artık genel kabul görüş durumda. Sol güçsüzleştikçe, sıkıştıkça, hareket alanı daraldıkça kazanma umudunu daha fazla kaybediyor ve medyaya çıkmak için fırsat yaratmayı hedefliyor. Planlar IMF toplantılarını bloke etmek, kitlesel ama gerçekten kitlesel bir hareketle IMF'yi bir kez daha bir kez daha teşhir etmek üzerine değil, IMF Başkanı'nın kafasına ayakkabı fırlatmak üzere kuruluyor. Ardından da, "Yaptık, yine yaparız" bildirileri yayınlanıyor.

Oysa bu toplum IMF'ye karşı şiddetli bir tepki duyuyor.

IMF karşıtlığı, içinden geçmekte olduğumuz krizle birlikte düşünüldüğünde bu toplumda en meşru en yaygın duygulardan birisi. Bu yaygılık örgütlenebilirdi. Şimdi kaçan fırsatı, önümüzdeki dönemin mücadeleleri için bir önemli bir deney olarak görmek zorundayız.

IMF karşıtı etkinliklerde en önemli sonuçlardan birisi kazanmak için mücadele isteğinin noksanlığıysa, diğer bir önemli etken de emek örgütleri arasındaki bölünmüşlüktür. Solun etki sahibi olduğu sendikalar her fırsatta Türk-İş ve Hak-İş gibi sendikal konfederasyonları hareketten dışlamaktadır.

Bu bölünmüşlüğe bir son vermek zorundayız. Hiçbir sendika hiçbir örgütün aile yadigarı özel çiftliği değildir. Hiç kimsenin emek örgütlerinin bölünmüşlüğünü derinleştirme lüksü yoktur. Hiç kimse kendisini en kızıl ilan edip sendikalar arasında sarı-kızıl-yeşil ayrımını yapma hakkına sahip değildir. Hele hele kendi kızıl renkleri sosyalizmin mi Türk bayrağının mı kırmızısı olduğu ayırt edilemeyenlerin renk ayrımı yaparak sendikalar arasında bölünmüşlüğü derinleştirme hakları yoktur.

KESK, Kasım ayında bir grev hareketi örgütlemeye çalışıyor. Bu grev hareketi için, IMF karşıtı etkinliklerden çıkartılması gereken en önemli derslerden birisi de uzun soluklu kampanyalar yapmanın önemidir.

Eğer, KESK, kazanmak için bir grev hareketi örgütleyecekse, gerçekten krizin faturasının patronlar tarafından ödenmesi için harekete geçecekse, bu hareketin şimdiden etkili bir kampanya olarak ve birleşik bir mücadele platformu olarak örgütlenmesi gerekiyor.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası