Can Irmak Özinanır

Karl Marx, egemen sınıfın sadece üretim araçlarını değil; fikri üretim araçlarını da elinde tuttuğunu söyler. Buradan yola çıkarak şöyle söyler: "Topluma egemen olan fikirler, egemen sınıfın fikirleridir".

Hrant Dink'in katili Ogün Samast, mahkemeye hitaben yazdığı mektupta kendisini cinayete azmettirenin medyada yer alan yazılar ve manşetler olduğunu söyleyerek; Emin Çölaşan'ın ve Ertuğrul Özkök'ün yargılanması gerektiğini söyledi. Hrant Dink'in ölümünü hazırlayan manşetleri atan medya kapitalizmle kopmaz bağlara sahip. Hem Türkiye'de hem de dünyanın geri kalanında medyanın yapısını incelediğimizde karşımıza iletişimin neredeyse her alanında etkin olan ve tamamına yakınını elinde bulunduran tekeller çıkıyor.

 

Medyada üretim ilişkileri

Karl Marx, egemen sınıfın sadece üretim araçlarını değil; fikri üretim araçlarını da elinde tuttuğunu söyler. Buradan yola çıkarak şöyle söyler: "Topluma egemen olan fikirler, egemen sınıfın fikirleridir". Medya, egemen fikirleri yeniden üretmenin en temel araçlarından birisidir. Ancak medyanın rolü bununla sınırlı değildir. Medya aynı zamanda kâr etmek zorunda olan bir endüstriyel yapıdır. Bu sebeple kapitalizmdeki tüm endüstrilerin içinde taşıdığı çelişkileri içinde barındırmaktadır. En baştaysa elbette emek-sermaye çelişkisini…

Kapitalizmin temel eğilimlerinden birisi tekelleşmedir. Piyasadaki rekabet son derece vahşi kurallara dayanır. Kâr denilen doğal olmayan ancak sisteme içsel güdü; büyük şirketlerin, daha küçük olanları yutmalarını ve giderek midelerini büyütmelerini gözetir. Sermayenin bir temel kuralı vardır: sermaye birikimi. Bu birikim emek sömürüsüne ve acımasızca rekabete dayalıdır.

Özellikle 1980'li yıllardan itibaren uygulanmaya başlanan yeni liberal politikalar medya sektöründe tekelleşme eğilimini hızlandırmıştır. Medya mülkiyetinde radikal değişiklikler meydana gelmiş; o güne kadar kamu hizmeti yayıncılığı olarak bilinen ve devlet ve sermayeden görece özerk olabilen -veya öyle görünebilen- yapı ortadan kaldırılmaya başlanmıştır. Düzensizleştirme (deregülasyon) politikalarıyla medyada sermaye yoğunlaşmasının önü açılmış; farklı sektörlerdeki büyük sermaye sahipleri hızla medya sektörüne yatırım yapmaya başlamışlardır. Yani medya, yeni liberal politikalar doğrultusunda baştan aşağı yeniden yapılanmıştır.

Bu süreçte medya sektöründe dünya çapında çapraz, dikey ve yatay bütünleşmeler hız kazanmıştır. Bu bütünleşmelerin sonucu olarak medya sektöründe yer alan şirketlerin sayısı giderek azalmaya başlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Gülseren Adaklı bir makalesinde Ben Bagidikian'ın kitabında 1983'te ABD medya pazarına hâkim grupların sayısını 50 olarak aktardığını ancak kitabın 2004 baskısında bu sayının 4'e düştüğünü belirtmektedir.   Bugün dünya çapında şirket evlilikleri ve küçük şirketleri satın alma yoluyla medya sektöründe çoğu ABD'li olan birkaç büyük grup kalmıştır. Bunlardan en büyükleri, sırasıyla General Electric, Walt Disney, News Corporation, Time Warner, Viacom CBS Corporation, Bertelsmann ve Vivendi'dir. 2009 yılı verilerine göre bu şirketlerin en büyüğü 157 milyar dolar gelir elde ederken, en küçüğünün geliri 27.13 milyar avro'dur.

Türkiye'de Medya Mülkiyeti

Türkiye'de de medya endüstrisinin dönüşümü dünyadakine benzer bir şekilde gelişmiştir. 1980'li yıllarla beraber Türkiye'de de medyada sermaye yoğunlaşması yaşanmaya başlamıştır. Sermaye yoğunlaşmasının sonucu olarak da yeni medya tekelleri ortaya çıkmıştır. Ogün Samast'ın kendisini etkilediğini söylediği yazıların yer aldığı Hürriyet gazetesinin bağlı bulunduğu Doğan Medya Grubu, Türkiye'deki yeni medya yapılanmasının en net örneklerinden birini oluşturur. Hatta bu grubun diğer medya gruplarına örnek teşkil ettiğinin de altı çizilmelidir. 1990'lı ve 2000'li yıllar boyunca süren sert rekabet ve siyasi gelişmeler sonucunda Uzan grubu gibi büyük gruplar piyasadan çekilmeye zorlanırken; günümüzde Doğan Medya Grubu, Turkuaz, Çukurova gibi -medya alanı dışında da ciddi yatırımları bulunan- büyük şirketler medya sektöründe egemen konumdadır.

Bu egemenliğin sadece basın ve yayın alanında olduğu düşünülmemelidir. Örneğin piyasanın yarısından fazlasını elinde bulunduran Doğan Medya Grubu; gazete, dergi, kitap yayımcılığı, televizyon ve radyo yayıncılığı, yapımcılık, dijital TV platformu, perakende ve mağazacılık gibi medya sektöründeki pek çok alanda yatırımlara sahiptir. Son zamanlarda küçülme kararı alan Doğan Medya Grubu, bünyesinde bulundurduğu Radikal ve Referans gazetelerini birleştirip bu gazeteleri Hürriyet gazetesinin mülkiyetine geçirmiştir. Son günlerde ortalıkta dolaşan ancak kanıtlanamamış haberlere göreyse Ülker firması, Doğan Medya'yı satın almak istiyor.

Sektörde büyük pay sahibi bir başka grup ise Çukurova Holding. Mehmet Emin Karamehmet'e ait olan Çukurova Holding; endüstri, bilgi iletişim teknolojileri, inşaat, taşımacılık ve hizmet, finansal hizmetler ve enerji gibi sektörlerde bulunan yatırımlarının yanı sıra medyada ciddi bir paya sahip. Show TV, Digiturk, Alem FM ve dergi, Güneş gazetesi gibi pek çok medya organı Çukurova Holding'e ait.

Hükümete yakın duran Çalık Holding'e ait Turkuvaz Medya Grubu da son yılların en hızlı büyüyen medya grubu. Çalık Holding, tekstil, enerji, inşaat, finans, medya, Telekom ve madencilik gibi alanlarda faaliyet gösteren büyük bir holding.  Sabah-ATV başta olmak üzere gazete yayımcılığından, televizyonculuğa,  haber ajansından, dijital medyaya kadar medyadaki pek çok alanda faaliyet yürütüyor.

Elbette irili ufaklı pek çok grup mevcut ancak sektörde giderek tekelleşen büyük güçler, aralarındaki siyasi farklılıklara rağmen medya sektörünün büyük bir çoğunluğunu kontrol ediyor.

Tekelleşmeye neden karşı çıkmak lazım?

Büyük firmalar arasındaki rekabetin biz sosyalistleri neden ilgilendirdiği sorusu sorulabilir. Gerçekten de bir sermayedarın, başka bir sermayedarı rekabette geçmesi bizi neden ilgilendirsin ki? Ancak büyük tabloya bakınca meseleye böyle bakmak olanaksız hâle geliyor. Medya sektöründe tekelleşmenin en ciddi sonuçları medyada çalışan emekçiler üzerinde yaşanıyor. Normalde birbirleriyle rekabet hâlinde olan büyük şirketler, emek sömürüsünü giderek arttırırken, medya sektöründe esnek ve güvencesiz çalışma hâkim oluyor. Sabah-ATV grevi başladığında diğer medya organlarında yer almamasının en temel sebebi, tüm grupların emek sömürüsünde aynı yöntemi izliyor olması.

Ayrıca tekelleşme, medya içeriğinin tektipleşmesini de beraberinde getiriyor. İmalat ve finans sektörlerine göbeğinden bağlı olan medya organlarının tek temel güdüsü kâr hâline geliyor.  Egemen fikirlerin yayılması açısından her alanda benzer bir içerik üretmek, sermaye açısından muazzam bir şey.
Tüm bunlara rağmen elbette medya da, tüm sektörlerde olduğu gibi kapitalizmin çelişkilerinden muzdarip. Emek-sermaye çelişkisinin medyayı etkilememesi mümkün değil. Medya çalışanlarının örgütlenmesinden tüm medya patronları ölüm gibi korkuyorlar. Bu sebeple sendikal faaliyet yürütenler derhal kapı dışarı ediliyor. Medya sektöründeki grevler haber konusu yapılmıyor.

Sermayenin karmakarışık ilişkileri aslında basit bir temele dayanıyor: emek sömürüsünü toplumsal olarak sürekli yeniden üretmek. Medya bunun hem aracı, hem de alanı.

Egemen sınıfın fikirlerini; milliyetçiliği, cinsiyetçiliği, homofobiyi, emek düşmanlığını, bireysel kurtuluş hayallerini pompalamaya devam ederken sınıf mücadelesi bu alanda her gün devam ediyor.  2008'deki krizden de medya sektörü ciddi biçimde etkileniyor.

Makine şimdilik işliyormuş gibi görünüyor, ancak tam da üretimin başladığı yerde zincirlerinin kırılması ve devasa güçlere sahip görünen tekellerin bir anda yerle bir olması mümkün.

 


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası