Şenol Karakaş

"Hayaldi gerçek oldu", sonunda bu da oldu.  İsrail'in Gazze ablukasını delmek için geçtiğimiz yıl gemilerle yola çıkan küresel bir eylem ağının aktivistleri, Türkiyeli demokratlarca "Biraz da kendi hatalarınıza bakınız" diyerek eleştirildi. İsrail askerleri Mavi Marmara gemisine "özel" bir harekât yapmıştı, 9 kişiyi vurarak öldürmüştü. Aradan geçen bir yıl sonunda, "e, artık sıra, Mavi Marmara'da İsrail askerlerine direnenlerde hiç mi kabahat yok  tartışmasına geldi" dedi bazı demokratlar.

Gemiye iki yaşındaki çocuğun da alınmasından İsrail askerleri gemiye bindirme yaparken gemidekilerin ellerine geçirdikleri tahta ve demirlerle direnmeye çalışmaları, eleştiri konusu olmaya başladı.

Tüm etiyle, siniriyle ve aygıtlarının örgütlenme biçimiyle korsan bir devlet olan İsrail'in, hiçbir hukuki gerekçesi olmaksızın uluslararası sularda silahsız 9 kişiyi öldürmesi, nasıl olur da öldürülenler, Mavi Marmara gemisindekiler eleştirilerek ele alınabilir?

 

İki nedeni var bu yaklaşımın. Birisi hep yeni şeyler söyleme ihtiyacı. "Herkesin söylediğinden farklı ne söyleyebilirim?" sorusu, bu türden politik eğilimlerin daha hızlı uç vermesine neden oluyor. Mavi Marmara'dakilere yönelik geniş bir sempati oluşmuşken, suçlunun biraz da gemidekiler olduğunu anlatmak, yeni bir şeyler söylemek anlamına geliyor.
Oysa önemli olan yeni bir şeyler söylemek değil. Gerçeği söylemek. Doğru politik halkayı yakalamak. Koca bir devlet aygıtı, korsan bir devlet örgütlenmesi, elinde özel katliam gereçleriyle, her zaman yaptığına benzer bir biçimde tek amaçları Gazze üzerindeki ablukayı delmek, en azından ablukanın bir kez daha tüm dünyanın gündemine oturmasını sağlamak olan insanların olduğu gemiye operasyon düzenleyecek. Ve gemidekiler telaş içinde kendilerini savunmak için bir iki küçük girişimde bulunduğu için hatalı olacak!

İşte, bizlere yeni bir söz diye yutturulan ezen-ezilen ilişkisinin tarihi kadar eski bir klişe! Alnına üç santim yakından ateş edilerek öldürülmüş insanların olduğu bir gemiyle ilgili, apaçık bir katliamla ilgili bir tartışmada, "kendi aramızda" diyerek geçiştiremeyeceğimiz kadar tehlikeli bir yaklaşım bu. Politikayı boşlukta yaptığını sanacak kadar safdil insanların dile getirebileceği bir tartışma üstelik. İsrail yetkililerine, "İşte bakın, diğer gemilere değil de Mavi Marmara'ya operasyon yapmamızın nedeni, oradakilerin askerlerimize direnmiş olmasıdır" savunmasını altın tepside sunan bir iddia.
Bu tür yaklaşımlara neden olan ikinci sorun ise, hijyenik solculuk ya da hijyenik demokratlık. Hijyen olmak fena değil ama sadece insanın günlük temizlik alışkanlıklarında işe yarar. Politika, politikanın başka araçlarla sürdürülmesi demek olan savaş, ulusal kurtuluş hareketlerine neden olan baskı biçimleri, sömürgecilik, cins ayrımcılığı ve her gün yeni baştan yaşanan sınıfsal ezilme ilişkileri, erdemli demokratların ulvi anlamlar biçtikleri ilkelerine göre değil, apaçık bir şiddet sarmalı içinde cereyan ediyor. Bu alanda mücadele etmek, başlı başına kirli bir iştir. Alanın kendisi kirlidir. Mücadelenin kendisinde bir sertlik vardır. Bazı insanlar anadilini konuşamaz, kadınlar her gün cinayete kurban gider, iş kazalarında on binlerce işçi ölür, askeri darbelerde bütün bir kuşak işkenceden geçirilir, bazı insanlara sömürgeci zihniyetle insan dışkısı yedirilir, greve çıkanlar kurşunlanır, sadece renginden dolayı insanlar öldürülür, oyunu verirsin seçtiğin milletvekili hapiste tutulmaya devam edilir, Filistin örneğindeki  gibi,  bir halk olduğun çok açık olduğu halde bir halk olduğun reddedilir.

Bütün bir yüzyıldır ezilen Filistin halkı, tüm ezilenler gibi, çaresiz kaldığında, başka hiçbir yöntem, varlığının tanınması için gündeme taşınmaya yardım edemez hale geldiğinde, şiddete başvurdu. Ama söz konusu olan Mavi Marmara'da, şiddete başvuran da yok. Çaresizliğin hukuksuzlukla birleştiği ve zalimlerin katliam niyetiyle geldikleri apaçık ortaya çıktığı anda biraz direnmeye çalıştılar. Hijyen demokratlar ve solcular, bu minik direniş olmadığında, İsrail'in Mavi Marmara'daki aktivistlere çiçek vereceğini garanti edebiliyorlar mı? Yoksa, bir daha böyle bir sefere çıkarsanız, İsrail aynı şekilde saldırmaz mı diyorlar? Ya da daha özetle, bu sefere gerek yok önerisi mi getiriliyor?

Kürt halkının varlığı toptan yok sayılmasa, yani varlığı üzerinde en sert şiddet uygulanmasa, Filistin halkının maruz kaldığı işgal tüm dehşetiyle sürmese, halklar, kibir dolu sistematik bir yok sayma politikasına maruz kalmasa, çaresizliğe itilmese, şiddeti bir çözüm yöntemi olarak kullanırlar mı? Karl Marks, "insanlığın mülksüzleştirilmesini anlatan bu öykü", yani kapitalizmin öyküsü, "kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır" derken, gerçekten kandan ve ateşten söz ediyordu.
Mavi Marmara'daki yoldaşlarımız, kapitalizmin yazmaya devam ettiği öykünün mağdurları. Onları unutmayacağız. Onlar, Filistin halkıyla dayanışmaya gittiler. Her türlü sonucu göğüslemeye kararlı olarak gittiler. Ve öldürüldüler. Hiçbir suçları yoktu. Ve hiçbir hijyenik yaklaşım, Mavi Marmara cinayetinde Gazze'nin yoldaşlarının hatalı olduğunu kanıtlayamaz. Her saniye ama her saniye temiz kalmaya çalışanlar, politikayla değil, başka işlerle ilgilenmeliler. Çünkü temiz kalmaya çalıştıkları her seferinde, istemeden de olsa, ezenlerin, şiddetlerini  mazur göstermek için aradıkları fikirler, kanıtlar ve tezler üretmek zorunda kalıyorlar.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası