PKK liderlerinden Murat Karayılan, Taraf gazetesine bir mektup yazdı. Ahmet Altan'a hitaben kaleme alınan mektup, Silvan'da gerçekleşen çatışmalardan beri Kürt hareketini yıpratmak için üretilen bir dizi yalanı açığa çıkartıyor.

Mektubun birinci özelliği, en etkili ağızlarından birisi tarafından, Kürt hareketinin 1990'larden beri savaş değil barış istediğinin anlatılması. Karayılan, silahlı mücadeleyle Kürt sorunun gündeme oturtulduğunu ve o zamandan beri Kürt hareketi açısından silahlı mücadelenin tercih edilen bir yöntem olmadığını vurguluyor.

Silvan ve sonrasını anlamak açısından da Silva öncesine bakmak gerektiğini şu sözleriyle açıklıyor: "Savaşı başlatan taraf biz değiliz. 14 Mart'ta Şırnak-Güçlükonak'ta, 18 Mart'ta Bingöl- Adaklı'da, 1 Nisan'da Hatay-Hassa'da, 20 Nisan'da Maraş-Pazarcık'ta, 27 Nisan'da Dersim-Pülümür'de, 15 Mayıs'ta Şırnak- Uludere'de, 14 Mayıs'ta Sivas-İmranlı'da devletin operasyonları sonucunda 49 arkadaşımız şehit düştü. Bu arkadaşlarımız, dönem itibarıyla hiçbir askerî aktivite içinde bulunmayan, sadece yaşamsal ihtiyaçları için hareket eden arkadaşlarımızdı."

Sadece iki yıldır tırmanarak devam eden ve neredeyse tüm BDP üyeleri tutuklanmadan sona ermeyecek görünen KCK davası değil söz konusu olan. Hiçbir saldırıda bulunmayan gerillaların öldürülmesi Karayılan'ın sözünü ettiği. Askeri açından Silvan-'ın bir öncesi var diğer  bir deyişle.

49 PKK'linin öldürülmesinin sonuncu askeri harekât olduğu da söylenemez. Devletin öldürmekten vazgeçeceği yönünde hiçbir işaret de yok.

Daha önemlisi ise, Silvan'la birlikte Kürt hareketinin görüşmeler ya da müzakerelere son verdiği yönünde şekillendirilen genel yargıya Karayılan'ın verdiği yanıt. Bu yargı şöyle formüle ediliyor: "AKP, barış konusunda adım atmak için olgunlaşmıştı, süreç hazır hâle gelmişti. Hatta daha sonra açığa çıkan MİT-PKK görüşmeleri bu yaklaşımı doğruluyor görünüyordu. Sonra, PKK liderliği hem Öcalan'ı işlevsiz bırakarak hem de müzakere sürecini baltalayarak, sadece kendi çıkarları için şiddeti tırmandırmaya başladı."

Bu kurgunun baştan sona yanlış olduğunu, Karayılan'ın mektubu doğruluyor. Savaşmak isteyen taraf, Kürt tarafı değil. Gerilimi tırmandıran taraf da Kürt tarafı değil.

Müzakerelere son veren taraf da Kürt tarafı değil. Gerginliği kimin tırmandırdığına bakacaksak, Tayyip Erdoğan'ın yaptığı son konuşmaya bakmak gerekiyor. Mecliste kılık kıyafet düzenlemesine karşı önerge veren BDP'li milletvekillerini, ayrımcılık yaparak suçlayan başbakan, Karayılan'ın şu yorumunun ne kadar doğru olduğunu bir kez daha kanıtladı: "Şimdi kalkıp da bizim yürüttüğümüz barışçıl ana çabaları değil de, olumsuz ihtimallere karşı tasfiye olmamak için aldığımız tedbirlere dönük hususları öne çıkararak savaşı tekrardan bizim başlattığımızı iddia etmek ne kadar doğrudur? Biz barışçıl çözüm için her türlü çabayı sergiledik ama hükümet hiçbir pratik adım atmadı. Bırakalım pratik adımı, görüşme heyetinin söz ve tutumları dışında, devlet ve hükümet katından umut veren bir açıklama bile görmedik. Ne zaman ki DTK, Demokratik Özerkliği ilan etti ve tesadüfen aynı günde Silvan kayıpları yaşandı, devletin ve hükümetin de gerçek yüzü açığa çıktı. Belli ki önceden hazırlığı vardı ve sertlik politikasının alt yapısını oluşturmuştu. Bunun için yeni sürecin sert politikasını geliştirmede hiç zorlanmadı."

Murat Karayılan'ın mektubu, Kürt hareketinin barışa hazır olduğunu kanıtlıyor. Üstelik sorunun özünü de isabetle kaydediyor. Sorunun özünü, PKK üyelerinin konumunun ne olacağı oluşturuyor. Gerillalarla Kürt sorunu arasında ayrım yapıldıkça, Kürt sorununun çözümünden söz etmek imkansız. Barış, siyasal çözüm ve diyalogdan söz edenler, Kürt halkının buna hazır olduğunu görmeliler.

 


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası