Sosyalist İşçi 284 (2 Haziran 2007)

 

Sayfa 2 :


Boğaziçi'nde ırkçı saldırı
BÜ Folklor Kulübü 14 Mayıs günü Meksika Kül-tür Bakanlığı işbirliğiyle hazırlanan kültür etkinliğinde Hepimiz adlı bir dans ve müzik gösterisi sergiledi.
Gösteride çeşitli kültürlerin dans ve müzikleri sergilendi.
Milliyetçiliğin giderek saldırgan bir hal aldığı bir ortamda yapılan bu etkinlik kültürlerarası diyalog açısından bir katkı sunuyordu.
Ama buna bile katlanamayan, başta Hürriyet olmak üzere, genelkurmay basını etkinliği karalama çabasına girişti.
Bu gazete-ler etkinlikte peşmerge kıyafeti giyildiğini, türbanın yüceltildiğini, Ermeni ve Kürt bölücü propagandasının yapıldığını iddia ettiler.
Nefretin sınırlarını zorlayan bazı gazeteler ise "Orhan Pamuk'un okulunda bölücü propaganda" başlıkları attılar.
Özel Harp Dairesi diliyle kaleme alınan yazılar toplumda ırkçılığı ve milliyetçiliği körüklüyor. BÜ öğrencileri ise Hürriyet'in karalama kampanyasına karşı Zürriyet adlı çok sevimli ve eleştirel bir gazete çıkardılar.
21 Mayıs günü tekrarlanan dans ve müzik gösterisine Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe aktivistleri de katılarak daha önce basına yolladıkları dayanışma metnini dağıttılar ve desteklerini belirttiler.
Salih Caner - DurDe


Aile hekimliği İzmir'de de başladı
Bir süredir karşı mücadele yürüttüğümüz aile hekimliği uygulaması İzmir'de 14 Mayıs'ta başladı. Kazanma olanaklarımızın en başından beri olduğu bu mücadeleyi kaybetmek üzüntü verici olsa da Genel Sağlık Sigortası uygulamasını başlamadan durdurmak galiba önümüzdeki en acil işlerden biri olarak duruyor.
Sağlıkta dönüşüme karşı mücadelenin en büyüdüğü an geçen yıl mart sonunda yapılan referandumdu. Tüm Türkiye'de 2 milyon hayır oyu toplanırken bunun 500 bini İzmir'de toplanmıştı. İzmir'de çok sayıda sağlık ocağı gezilmiş, uygulamanın sonuçları hakkında sağlık çalışanlarına, hastalara, hasta yakınlarına bilgi verilmiş ve bu uygulamaların durdurulması gerektiği anlatılmıştı.
Sadece sağlık ocaklarında değil, hastanelerde, okullarda daha başka işyerlerinde, meslek odalarında, derneklerde, sendikalarda da toplantılar yaparak bilgilendirmelere devam edildi. Bu durum kısa bir süre içinde sona erdi. Mücadele bölünmüş bir şekilde ve dar bir alana sıkışarak (sadece sağlıkçıların sorunu haline dönüşerek) devam etti.
2006 Mayısında seçilen yeni İzmir Tabip Odası yönetimi sağlıkta dönüşümü vatan millet meselesi olarak ortaya koydu. Bugüne kadar yapılan mücadelenin en önemli bileşeni olan Sağlık Emekçileri Sendikası(SES) ile mümkün olduğunca yan yana gelmemeye çalıştılar. SES'i en baştan beri Kürt'lerle birlikte iş yapan bir sendika olarak gören ve mücadeleyi milli mücadele olarak algılayan İzmir Tabip Odası yöneticilerinin tavırları neticesinde birleşik ve güçlü bir şekilde sokağa çıkamadık. İzmir'de aile hekimliğine karşı onbinleri harekete geçirebilecekken son günlerde 40 -50 kişilik basın açıklamaları yapabildik.
14 Mayıs'ta başlayacak uygulamadan bir gün önce yapılan Cumhuriyet mitingi için çağrı yapanlar hukuki olarak yanınızdayız, sizi mağdur etmeyeceğiz demekten öteye geçemediler. AKP'nin İMF patentli politikalarına karşı milliyetçilikle verilecek yanıtlar hareketi yok etmeye, AKP'nin ekmeğine yağ sürmeye devam edecektir.
1 Ocak'ta başlatmayı düşündükleri GSS'ye kaşı verilecek mücadelede bütün herkesi seferber etmeliyiz. Bütün çalışanları, ev kadınlarını, işsizleri, dernekleri, sendi-kaları, meslek odalarını vb. GSS nedir diyen kalmayıncaya kadar anlatmaya devam etmeliyiz.
Tıpkı 1 Mart 2003 te savaş tezkeresini durduran hareket gibi geniş bir platform kurmalıyız. İzmir'de yaşananları herkese anlatmalıyız ve onlara GSS'yi durdurabiliriz diyebilmeliyiz.


Tarım işçileri yaşama
tutunmaya çalışıyor
Tarım sezonunun açılması ile çeşitli illerden tarım bölgelerine göç eden tarım işçilerinin dramı da gözler önüne serildi. Çocuklarıyla birlikte kamyonlara istiflenerek taşınan işçiler her türlü zorlukla karşı karşıyalar.
Binlercesi aynı anda açık alanlarda çadırlarda balık istifi bir biçimde yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Sabah 07.00 başlayan mesaileri 14-15 saate kadar uzuyor. Aldıkları yevmiye ise sadece 16 YTL. Sorun sadece sosyal haklardan mahrum olmaları ve neredeyse köle emeğine çalışmaları değil. Aynı zamanda günlük ihtiyaçlarını karşılayacak elektrik ve sudan da yoksunlar.
Aylarca yıkanamayan tarım işçileri zaman zaman kanallarda biriken yağmur suyuyla temizlenmeye çalışıyorlar. Bu da tifo, sarılık ve sıtma gibi hastalıkların yaygınlaşmasına neden oluyor. Bir çok bebek daha bir yaşına basmadan bu nedenle ölüyor.
Sayıları on binleri bulan tarım işçilerinin bu dramı, ne devletten ne de hükümetten kimsenin ilgisini çekmiyor. Çünkü onlar adsız, onlar vatandaşlık haklarından da mahrumlar.


CHP'nin yolsuzluğu
2004 ve 2005 yıllarında CHP'den Kanaltürk'e 4 milyon 102 bin YTL aktarıldı.
Bu paradan sadece CHP adına 2005'te 1 milyon 180 bin YTL'lik 1 adet fatura düzenlendi. Paranın kalan kısmının ne olduğu ve nasıl kullanıldığı ne CHP'li ne de Kanaltürk yöneticileri tarafından açıklanamıyor.
Bu miktarda paranın, daha popüler olan ve tarifesi daha yüksek kanallarda bile oldukça büyük bir rakam olduğu biliniyor. Paranın Kanaltürk'e aktarıldığı maliye tarafından kanıtlanmış durumda.
Varolan faturanın da büyük ihtimalle sahte olduğu söyleniyor.
Bütün bu suçlamalara CHP'den ve Kanaltürk'ten muhatap bulunamıyor. Sırtlarını devlete vermiş, yanıt verme gereği bile duymuyorlar.
Bir çok parti küçücük hesap hatalarından kaynaklanan kapatılma davalarıyla karşı karşıya kaldığı halde CHP'de kendine büyük bir güven var. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin normal prosedürü işletilse CHP önümüzdeki seçimlere katılmayı unutacaktı. Çünkü kapatılacaktı.
Cumhuriyet Mitinglerinin bu iki ateşli taraftarı arasındaki bu ilişki çok ilginç.


Ücretler düştü, patronlar semirdi
Türkiye'de mülksüz sınıfların oranı giderek artıyor. Bunun nedenlerinden biri tarımdan, tarım dışına yoğun bir iş gücünün akması. 2006 sonu itibariyle 12,7 milyon işi olan ücretli , 2,6 milyon açık işsiz ve 3,3 milyon "sayılmayan işsiz" var.
İşi olan ve olmayan mülksüzlerin toplamı 18,6 milyona ulaşıyor. Bu 27,3 milyonluk işgücüne oranladığında mülksüz sınıfın oranının yüzde 68'e çıktığına tanık oluyoruz. Türkiye'de her 100 kişiden 68'i mülksüz sınıftan. Bu oran metropollerde daha da yüksek. İstanbul'da yüzde 79, Ankara'da yüzde 75,Bursa-Eskişehir-Bilecik'te yüzde 70, İzmir'de yüzde 68 dolayında.
Sayıları 12,7 milyona ulaşan iş sahibi ücretlilerin sadece yüzde 4'ü tarım kesiminde. Dolayısıyla proleterlik tamamen tarım dışına kaymış durumda .
İş sahibi proleterlerin 4 milyona yakını herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesinden yoksun yani kayıt dışı çalıştırılıyor. Bu, her 3 ücretliden 1'inin kayıt dışı çalıştırılması demek.
Ücretlilerden 3 milyonu "işçi" ve "memur" sıfatlarıyla kamu kuruluşlarında çalıyorlar. Başka bir ifade ile her 3 ücretliden 2'si özel kesimde.
İmalat sanayiinde son 4 yılda yüzde 33'lük bir büyüme sağlandı. Buna karşın istihtamdaki artış yüzde 2.5 düzeyinde.
Özetle patronlar ceplerini doldururken, işçiler giderek yoksullaşmış.
Not: Mustafa Sönmez'in çalışmasından alınmıştır.


Askerlere dokunulmazlık
Anayasanın 145. maddesi askeri darbelerin anayasaya bir armağanı olarak anti demokratik bir biçimde varlığını sürdürüyor. Madde özetle asker olanların akeri mahkemelerde yargılanabileceğini söylüyor. Bu madde aker olanları koruyup kollarken, generallere ise tam bir dokunulmazlık kazandırıyor.
Bu nedenle darbe girişiminde bulunan ya da gerçekleştiren askerler, ya da çeteye bulaştığı tespit edilen askerler sivil mahkemelerde yargılanamıyor. Bu da yargıda iki başlılığa yol açtığı gibi, yargının sivillere ayrı askerlere ayrı yorumlanmasına neden oluyor.
Genelkurmay başkanı yaptığı bir konuşmada Şemdinli'de bir hukuk cinayeti işlendiğini söyledikten sonra, yargıtay önüne gelen Şemdinli Davası dosyasını görevsizlik kararı vererek askeri mahkemeye yolladı. Muhtemelen askeri mahkeme de çeteci sanıklara sadece disiplin cezası vererek salıverilmelerinin yolunu açacak. Askerlere dokunulmazlık zırhı sağlyan bu yasa mutlaka kaldırılmalıdır.


Kayıt dışı gençlik
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) iş gücü istatistikleri veri tabanından yararlanılarak bir rapor yayınlandı. Rapora göre, Türkiye'de 15-19 yaş arasında 6,3 milyon genç bulunuyor. Bu gençlerden 1,4 milyonu ise çalışıyor.
Bu lisede eğitim hayatında olması gereken gençlerin yüzde 22'sinin çalışma hayatının içinde yer aldığını gösteriyor. Avrupa'da 27 ülkede okulu erken terkedenlerin ortalaması yüzde 15 iken, Türkiye'de bu oran yüzde 50.
Ayrıca bu gençlerin neredeyse tamamına yakını kayıt dışı ve zor koşullarda çalıştırılıyor.


14.68

Ahmet Necdet Sezer. Hala Cumhurbaşkanı. Bugün kendisine oy veren partilerin oylarının toplamı %14.68