Sosyalist İşçi 343 (5 Aralık 2008)

 

Sayfa 8 :

Yerel seçimler ve sosyalistler
Yerel seçim süreci başladı. Seçim takvimi açıklandı. Şimdiden bazı belediye başkanları üye oldukları parti- lerden istifa etmeye başladı.
Solda ise birkaç tutum birden aynı anda şekilleniyor.

CHP'ye göz kırpmak yok
Seçimlerde solun bazı kesimlerinde AKP'ye karşı CHP ile ittifak fikri ifade ediliyor. Bu, seçim sürecinde karşılaşılacak en tehlikeli yaklaşım. Seçimleri AKP'ye karşı referandum olarak gören anlayış, CHP'yi kaçınılmaz bir biçimde bir alternatif olarak anlatmak zorunda kalır.
Bu seçimler AKP'nin masaya yatırtıldığı bir referandum değildir. Bu yerel seçimler, yerel sorunlardan daha çok politik bir tartışmanın ve politik tutumların da masaya yatırılması olacaktır. Saf bir belediye seçimi değil, politik bir saflaşmanın ifadesi olacaktır.
Bu saflaşmada sosyalistler bir yandan AKP eliyle yürüyen ve krizin faturasını emekçilere yüklemeyi amaçlayan politikalar, dolayısıyla AKP'ye karşı, AKP'nin Kürt sorununda ve demokrasi ve özgürlükler alanında baskıcı uygulamalarına karşı kampanya yapacaklar.
Bir yandan da son birkaç yıldır, 2004'ten beri gelişen darbe süreçlerine, Ergenekon davasıyla açığa çıkan darbeci derin devlete, darbecilerin avukatı olan cumhuriyetçilere karşı da kampan- ya yapacaklar. AKP'ye oy vermek ne kadar imkânsızsa, CHP'ye, milliyetçilere, yurtseverlere de oy atmak o kadar imkânsızdır.
Demokrasi düşmanlığına oy verilemez. CHP ile ittifak hiçbir düzeyde bu yüzden kabul edilemez.

DTP'ye, Kürt halkına destek
Sosyalist İşçi, 1980'li yılardan beri tüm genel ve yerel seçimlerde Kürt illerinde oyların Kürt halkının meşru temsilcisine verilmesi gerektiğini savunur. Kürt halkıyla dayanışmanın, ezilen halkın yanında olmanın bir yolu budur.
Batıda ise Kürt sorunu, milyonlarca insanın etrafında kümelendiği, günlük hayatını ona göre şekillendirdiği temel sorun değildir. Batıda ulusal sorunda başka biçimler alarak, ekonomik ev sosyal sorunların arasına sızarak kendisini ifade etmektedir.

Yeni bir sol için…
Yerel seçimlere sol yine geç kalmış ve ezber tutumlar hemen devreye girmiştir. Ufuk Uras ve Baskın Oran seçim kampanyasının deneyleri hızla unutulmuş, hatta bu deneyler esas olarak görmezden gelinmiş, yeniden sol örgütlerin, partilerin ittifakı oluşturulmaya başlanmıştır.
Bu ittifak tartışmalarında birkaç eğilim belirgin. Birincisi, solun bir araya gelmiş olması, seçimler için yan yana gelmek, AKP-CHP sıkışmışlığında birleşik güçlerle seçim kampanyası yapmak, bir yandan da bu kampanyanın Kürt halkıyla bütünleşmesi eğilimi olumlu bir eğilimdir.
İstanbul'da yapılan ittifak toplantılarında başka bir olumluluk daha ortaya çıktı ve görüşmelere katılan örgütlerin ezici çoğunluğu, AKP'ye karşı CHP ile bir ittifakı düşünmediğini ilan etti.
Fakat olumluluklar, burada sona eri- yor. Birlik duygusu olumludur, ama nasıl birlik sorusu, 22 Temmuz seçimlerinin deneylerinin, Ufuk Uras ve Baskın Oran kampanyasının deneylerinin ışığında yanıtlanmadığı sürece karşımıza çıkan çaresiz solun zoraki seçim ittifakı halini almaktadır.
Baskın Oran kampanyası ise bir gerçeği çok keskin bir biçimde gösterdi. Yeni olan, yeni sözler söyleyen, Türkiye'de son on yıldır kampanya yapan aktivistlere yaslanan, aydınlardan, gazetecilerden, işçilerden, destek alan, hiyerarşik bir sıraya sokmadan tüm ezilenlerden yana açık bir dille tutum alan bir politik kampanya çok güçlü bir etki yaratıyor.
Baskın Oran kampanyası, sol örgütlerin geleneksel yan yana gelişi biçiminde değil, temel sorunlar etrafında kampanya yapan birey ve grupların aktivizmi temelinde örgütlendi. Irkçılığa, milliyetçiliğe, savaşa, küresel ısınmaya, Kürt sorununa, tüm azınlıkların sorunlarına, emek sorunlarına net bir dille yanıt verdi.
Tüm özgürlükleri sınırsız bir biçimde savunan aktivistlerin kampanyası olarak Baskın Oran kampanyası çok etkili oldu.
Sosyalist İşçi, önümüzdeki seçim kampanyasında, bir yandan seçimler için sol ittifak görüşmelerinde yer alacak, bu ittifakın darbelere ve Ergenekon'a karşı özgürlükleri, yeni liberalizmin krizine karşı emekçilerin kazanmak için birleşik mücadelesini savunmasını, Kürt halkının koşulsuz yanında olmasını, eşcinsellerin, kadınların üzerindeki toplumsal cinsiyetçi baskılara karşı kadınların ve eşcinsellerin özgürlüğünü, tüm azınlıkların üzerindeki baskılara karşı, ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı halkların kardeşliğini, başörtüsü yasağına karşı sınırsız giyim kuşam özgürlüğünü savunan bir ittifak haline gelmesi için mücadele edecek. Bir yandan da sol örgütlerin yan yana gelmesinin yeterli olmadığını, bize gerekli olanın yeni bir sol örgütlenme olduğunu, böyle bir örgütlenmenin, bu seçimlerde yaşanan sıkışmışlığı bir kez daha yaşamamak için hızla örgütlenmesi gerektiğini, yeni bir solun, kampanyaların, hareketin kadrolarının kolektif eyleminin ve örgütlenmesinin ürünü olacağını savunacak.
Şenol KARAKAŞ


sosyalist isci
Gezegenin sorunu işçi sınıfının sorunudur
6 Aralık'ta Polonya'da iklim değişimi ile ilgili hükümetler arası görüşmelerde önümüzdeki on yıllarda küresel ısınmanın etkilerinin neler olacağı ve hangi tedbirlerin alınması gerektiği tartışılacak.
Felaketin boyutları artık çok açık. İklim değişiminin sonuçlarını da nedenlerini de bir avuç enerji şirketi dışında reddedebilen kimse, hiçbir siyasi hareket kalmadı.
Sorunun artık reddedilemez boyutlara ulaşması, sorunun çözümü için alınması gereken tedbirlerin neler olduğu konusunda bir fikir birliği olduğu anlamına gelmiyor. Sadece Türkiye'de değil dünyada da sorunun nedeninin bireysel tüketim, yani Ayşe teyzelerin enerjiyi har vurup harman savurması olduğu fikri, yukarıdan aşağı pompalanıyor. Dişlerini fırçalayan insanların fırçalama sırasında musluğu kapatmasının su sıkıntısını gidereceği yönündeki fikirler gibi tıpkı.
İklim değişiminin nedeni, insan faktörü değildir. Bu soyut bir yaklaşımdır. İklim değişiminin nedeni, kapitalist üretim biçimidir, sanayileşmedir, kapitalist sanayileşmenin kılcal damarlarında dolaşan fosil yakıt kullanımıdır.
İklim değişiminin nedeni otomotiv sektörüdür, ulaşım politikalarıdır, şehir planlamasıdır, binaların yapılarıdır, tüm alanlarda egemen sınıfların ve devletlerin yaptığı tercihtir.
İklim değişiminin nedeni, özetle, zenginlerin ısınma merakıdır. Isınmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek olmasıdır. Devletlerin, zenginlerin ısınması için de örgütlenen bir komite olarak da çalışmasıdır.
Ama iklim değişiminin sonuçlarını en ağır biçimde yaşayanlar, yoksullar ve emekçiler. Fosil yakıta dayalı sermaye bikrimi, küçük bir azınlığın zenginliğini milyarlarca insanın gelirinin defalarca üstünde bir boyuta sıçratırken, emekçiler, iklim değişiminden kaynaklı tüm felaketleri, kasırgaları, fırtınaları, susuzluğu, tarımsal yapıların çökmesini, iklim göçmenliğini, gıdasızlığı, sıcak hava dalgalanmalarını geri dönüşü olmayan bir biçimde, ölerek, sağlığını kaybederek, bir daha tedavi olamayarak, evsiz kalarak yaşıyor.
Bu yüzden iklim değişimi sınıf mücadelesinin en önemli, en can alıcı konularının başında geliyor. Bu yüzden iklim değişimine, küresel ısınmaya karşı mücadele, tüm ekolojik dengenin ölüm kalım mücadelesi olarak, tüm toplumsal kesimlerden önce işçi sınıfının sorunudur. İklim değişimini durdurmak için verilen mücadele egemen sınıftan, devletten kamusal yatırım talep etmeden kazanamaz. Enerji politikalarının değişimini talep etmeden kazanamaz. Ulaşım politikalarının, sulama politikalarının, yerel yönetim politikalarının, sanayileşme politikalarının toptan değişmesi olmadan, iklim değişimi durdurulamaz.
İşçi sınıfı, toplumun tüm ezilen kesimlerinin taleplerini savunmadan kendi haklarını kazanamaz. Oysa iklim değişimi en başta işçi sınıfının sorunu. Çözüm de işçi sınıfının kolektif eyleminde. Küresel Eylem Grubu'nun 6 Aralık'ta bir çok şehirde birden yapacağı eylemler, bir kez daha hem toplumun hem de işçi sınıfının gündemine iklim değişimi sorununu sokacağı için ayrıca da bir öneme sahip.