Hükümet, en yetkili ağızlarından Kürt sorununda ikili bir taktik izlediğini açıklıyor: “Terörle mücadele, BDP ile müzakere.” Bu yeni gibi görünen açıklamanın hiçbir yeniliği yok!

Yeni olması için, hükümetin Kürt sorununda bir dizi adımı aynı anda atması gerekir. “Terörle mücadele” stratejisi, hiçbir yenilik taşımadığı gibi Kürt sorununda çözümün önündeki en önemli engellerden birisi. “Terörle mücadele” geniş bir kavram ve hangi eylemin terör kapsamına girdiği tümüyle konjonktür tarafından belirleniyor. Habur’dan girişlerine izin verilen barış elçileri, birkaç yıl sonra ağır cezalara çarptırılabiliyor.

Habur’dan giriş yapan gerillalar, girişi yaptıkları sırada PKK üyesi değiller miydi?

“Terörle mücadele”, Kürt sorununu bir terör, bir güvenlik sorunu olarak algılayanlara keyfi bir müdahale alanı tanıdığı için bu tanımlamadan süratle vazgeçmek gerekiyor.

Kürt sorunu bir terör sorunu değildir!

Kürt sorunu, bir güvenlik sorunu da değildir!

Kürt sorunu, haklarını isteyen bir halkın devlet tarafından baskı altına alınması sorunudur ve tümüyle politik bir sorundur. Bu sorunun çözümü konusunda ilk adımı atması gereken ise, devlettir, hükümettir.

Atılacak ve atıldığı oranda sorununun çözümünü kolaylaştıracak ilk adımsa, “terörle mücadele” kavramının devlet literatüründen çıkartılması olmalıdır. Bu kavram, binlerce BDP’linin tutuklanmasında, Kürt milletvekillerinin haklarının gasp edilmesinde, anadilde eğitim konusunda adım atılmamasında, BDP milletvekillerinin sürekli baskı altına alınmasında, konunun özgürce tartışılması ihtimalinin yok edilmesinde, kısacası, siyasal alanın baskı altına alınmasında belirleyici oluyor.

“Terörle mücadele” konsepti, şiddete davettir!

Çözüm ise, sorunun muhataplarının politik diyalog kurmasından geçiyor. Kürt halkına sürekli yüksek perdeden konuşanlar, “BDP ile müzakere” diyen hükümet yetkilileri, adım atmak zorundadır.

Lafta değil, gerçek yaşamda adım atmak zorundalar hem de!

Bu pratik adımların başında, sorunun özgürce tartışılabileceğinin güvencesinin verilmesi, KCK’li tutukluların serbest bırakılması ve hükümetin keyfince belirlediği değil Kürt halkı tarafından seçilen, tercih edilen, öne sürülen ve saygı duyulan politik figürlerin muhatap olarak görülmesi gelmelidir.