Diktatör Beşar Esad’ın vahşetinden kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerin sayısı 100 bini aştı. 50 bin Suriyeli’nin de kaçak yollardan Türkiye’ye geldiği ve çeşitli şehirlerde kaldığı biliniyor. 10 binlerce mülteci de sınırın öte tarafında kapıların açılması için bekliyor. Suriye halkının dostu olduğunu söyleyen AKP hükümeti ise ölümden kaçan insanların içeriye girişini engelleme planları yaparken, sığınmacıların mülteci olduğunu kabul etmiyor ve haklarını tanımıyor.

Kayıtlı sığınmacı sayısının 100 bini geçtiğini açıklayan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) “psikolojik eşiğin aşıldığını” söylüyor. Psikolojik eşikle kast edilen sığınmacıların yaşadığı büyük zorluklar ve canını kurtarmak isteyen on binlerin sınırdaki çaresizliği değil. Başbakanlık “eşik aşıldı” diyerek TC sınırları içine daha fazla sığınmacı kabul etmeyeceğini söylüyor.

Tampon bölgeye neden karışıyız?

Hükümet, BM nezdinde TC-Suriye sınırında tampon bölge oluşturulması için yeniden girişimlere başlayacağını açıkladı. Türk Kızılayı ve AFAD'ın Kilis-Öncüpınar, Gaziantep-Karkamış, Hatay- Cilvegözü ve Yayladığı'nda buluna 4 sıfır noktasından yaptığı gıda, ilaç malzemeleri gibi insani yardımların artırılacağı belirtiliyor.

Askeri gerilim ve çatışmaların tırmandığı sınırda, Suriye topraklarında bir tampon bölgenin kurulup kurulmayacağı belirsiz. Esad rejiminin kabul etmeyeceği böyle bir girişim Rusya ve Çin tarafından daha önce olduğu engellenebilir.

Tampon bölge girişimleri mültecilerin acil sorunlarını hiçe sayarken BM’nin silahlı gücüyle kurulacak bir bölge Esad rejimi tarafından işgalin bir adımı olarak görülecektir.

Akçakale geriliminde muhalefetin farklı kanatları bizim geçen sayıda (Sosyalist İşçi 447) yaptığımız tespite katılmıştı: Esad, sonunu hazırlayan ayaklanma sürecinden durumu başka bir boyuta evirmek için bölgesel bir savaşın çıkmasını daha kârlı görüyor kendi iktidarı açısından. Tampon bölge kurma girişimi, diktatörün bu isteğini hayata geçirmesi için bulunmaz bir fırsattır. Bölgesel bir savaş daha çok sivilin yaşadıkları yerlerden kaçarak mülteci olmalarına yol açacaktır.

Suriyeli mültecilerin sınırda askeri gerilim ve çatışmaların ortasında kurulacak bir tampon bölgeye değil, savaştan olabildiğince uzak güvenlikli bölgelerde yaşamaya ihtiyacı var. AKP hükümeti tampon bölge hevesinden vazgeçmelidir.

Misafir değil mülteci

Türkiye devleti mülteci haklarını tarif eden BM sözleşmesine imza atmıştır. Ancak mülteci haklarını sadece Avrupa’dan gelen sığınmacılara tanımıştır. Batı’dan bu statüde 50’ye yakın mülteci kabul edilirken, Doğu’dan gelen on binlerce mülteciler ‘geçici sığınmacı’ statüsünde görülmektedir.

Şu an TC sınırları içinde olan 150 bin Suriyeli mülteciler, sığınmacı olarak kabul ediliyor ve serbest dolaşım hakkı başta olmak üzere hiçbir hakları yok. Açlık sınırında yaşıyor.

Suriyeli sığınmacıların ve genel olarak mülteci sorununun çözülmesinin yolu Türkiye’nin Avrupalı Avrupalı olmayan ayrımını yasalarından derhal çıkartmasından, mülteci haklarını tanımasından geçiyor.

Dünyanın 20 büyük ekonomisinden biri olan Türkiye’nin yüz binlerce Suriyeli mülteciye insan onuruna uygun bir yaşam sağlamak için kaynakları vardır.

Kışın çadırkentte kalmanın ne demek olduğunu Türkiye halkı biliyor ve kış hızla geliyor. AKP hükümeti göstermelik yardım ve uygulamalardan vazgeçmelidir. Suriyeli mültecilerin hakları tanınmalı, yaşam koşulları hızla düzeltilmelidir.

 

Kamplarda neler oluyor?
  • Geçen hafta kamplardan birini sel bastı,
  • Bir kampta ise verilen yemekten 100 kişi zehirlendi.
  • Kilis'teki konteyner kentte barınan Suriyeli sığınmacılara Türk Kızılayı ve Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı tarafından yapılan çalışma kapsamında "Kızılay Gıda Kartı" dağıtıldı. Bu kartta 80 lira var ve hükümet bu komik parayı kredi olarak dağıtmakla övünüyor.