"Kişi ana dilini öğrenme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Ama biz ana dilde eğitimin, toplumu böleceği kanısındayız. O nedenle ana dilde eğitimi uygun görmüyoruz.” Bu sözler AKP karşısındaki ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Kılıçdaroğlu'na ait. Özgürlüklerden “yanaymış” gibi davranmayı bile beceremeyen Kılıçdaroğlu bu sözleriyle barışı ve halkların kardeşliğini savunmanın CHP'nin doğasına aykırı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Barış süreci devam ederken CHP, Türkiye Cumhuriyeti'nin milliyetçi hassasiyetlerinin bekçiliğini yapmaya devam ediyor hem de hâlâ “bölünme” paranoyasını kullanarak. Kılıçdaroğlu tıpkı partisinin bir diğer milletvekili Birgül Ayman Güler'in ırkçı sözlerine “millet-ulus ayrıdır” gibi kavramsal kılıf bulmaya çalışması gibi “eğitim-öğretim ayrı şeylerdir” diyerek temsil ettiği milliyetçi, tek tipçi zihniyete maske takmaya çalışıyor.

Sosyalist İşçi sayfalarında pek çok kez vurgulandığı gibi, “CHP değişti” diyerek özgürlüklerden yana olanlara adres olarak göstermeye çalışanlar fena halde yanıldıklarını anlamak için barış sürecine ve CHP'nin Kürt sorunundaki tutumuna bakmalıdır. Kürt sorunundaki çözüm sürecine karşı hemen devletçi, statükocu reflekslerini çalıştıran CHP'nin bir “bütün” olduğu Baykal tarafından vurgulandı: “Bütün CHP'liler ve milletvekilleri hem ulusalcı hem de yenilikçidir. Ulusalcı olmadan CHP'li olunmaz.”