Önce Sinop'ta BDP'li milletvekillerini linç etmek istediler. Ardından Taksim'de darbe karşıtı yürüyüşe ellerini kurt işareti yaparak saldırmaya çalıştılar. Günlerce bazı meydanlarda ırkçı stantlar açarak ''büyük Türk yürüyüşü'' örgütlemeye çalıştılar. Hocalı katliamını vesile ederek Nazi kılıklarla caddelerde yürüdüler. Birkaç aydır Samatya'da ve İstanbul'un çeşitli ilçelerinde yaşlı Ermeni kadınlara saldırıyorlar. Meclis kürsüsünden Türklerin Kürtlerden üstünlüğünü vurgulayan utanmaz konuşmalar yapıyor, parti grup toplantılarında barış sürecine dahil olanlara ''dilini kopartırım'' diyerek tehdit sallıyorlar.

Aralarında ''anadil ülkeyi böler'' diyen de var, Esad rejimini savunmak için elinden geleni ardına koymayan da.

Çıldırmış durumdalar.

Saldırgan bir çılgınlık içindeler. Askeri vesayetin gerilemesine “siviller askerileşir o zaman” diyerek Özel Harp Dairesi'nin sivil kolu gibi yanıt verenler de meclis kürsüsünden aslan sosyal demokrat bir ruh haliyle ''bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız" diyenler de esas olarak, Kürt sorununda çözüm ihtimallerinin kapısının aralanmasına öfkeleniyorlar.

Öfkeleri henüz zirve noktasına çıkmadı. İmralı görüşmeleri geliştikçe, çözüm arayışları kalıcı bir barış sürecine evrildikçe, ulusalcı-ırkçı-milliyetçi öfke nöbetleri daha da yükselecek.

Öfkelenmelerinin bir diğer nedeni de, askeri vesayetin bir nebze de olsa gerilemiş olması. Generallerin tutukluluğu, Ergenekon davasının sürmesi, darbeye karşı bir kamuoyu duyarlılığının şekillenmiş olması ve on binlerce insanın darbelere karşı çıkarken askeri vesayetin hegemonya alanını belirleyen ırkçılığa da doğal olarak karşı çıkması ulusalcı cephenin yenilgi duygusunu perçinliyor.

Çılgınlık her şeyi yaptırabilir.

Onlar her şeyi yapamadan, biz tek bir şeyi hızla yapmalıyız. Çözüm sürecine kamuoyunun ezici çoğunluğunun destek verdiğini sokakta kanıtlamalıyız. Irkçılar yeniliyor. Sokaklarda yükselecek barış sloganları, bu yenilgiyi tescilleyecek.