Şenol Karakaş

Gezi direnişinin açığa çıkarttığı en önemli ihtiyaç kitlesel bir sol parti ihtiyacı. Kitlesel ve yüz binlerce insanı harekete geçiren büyük çaplı mücadele dönemlerinde yüz binlerce insanı örgütleme yeteneği gösteren bir parti olmadığında, devet, mücadeleyi kendi istediği kanallara hapsedebiliyor, hükümetler, eylemlere uyguladıkları ağır şiddeti meşrulaştırmak ve hareketin aktivistlerinin moralini bozacak fikri hegemonyayı kurmak konusunda daha rahat hareket edebiliyorlar.

Sonuç olarak, büyük bir hareketin egemen sınıfın hegemonyasından kurtulması ve kritik zamanlarda, doğru politikalarla kitlesel bir hareketin yönlendirilmesi bir zorunluluk.

Hareket ve bilinç farklılıkları

Bu Mısır'da da, Tunus'ta da, Yunanisan'da da, İspanya'da da, Gezi direnişinin gösterdiği gibi Türkiye'de ve hatta bugünlerde Ukranya'da da aktivislerinin temel ihtiyacı. Milyonlarca insanı içine çeken hareketlerde önce, bu hareketlere hazırlık yapan kitlesel sol örgütlenmeler, bu örgütlenmelerin kadroları, ajitatörleri, progandacıları, tartışma platformları, kitlesel etkiye sahip olmaya çalışan yayınları yoksa, bir ayaklanma sırasında bütün bu çok yönlü parti faaliyetini inşa etmeye çalışmak, İngiliz Marksist Phill Marfleet’in dediği gibi "denizde kayık inşa etmeye" benziyor.

Tüm siyasal mücadelelerde, mücadele eden kitleler arasında çok belirgin ve bilinç ve deneyim farkı olduğunu biliyoruz. Troçki daha lise yıllarında okul yönetimine karşı basit bir eylem düzenlediklerinde başının derde girmesini hatırlayarak şunları yazıyordu: "Bunun benim girdiğim ilk siyasal sınav oduğu söylenebilir. Bu olayda şöyle bir gruplaşma olmuştu: Bir uçta müzevirler ve kıskançlar; diğer uçta delikanı, cesur çocukar ve ortada tarafsız, sallantıda olan kitle. Bu üç grup sonraki yıllarda da hiçbir zaman tam ortadan kalkmadı. Ben hayatımda en değişik koşullarda bunlarla tekrar tekrar karşılaştım." (Tony Cliff, Troçki 1)

Mücadele eden kitleler çok temel tartışmalarda farklı fikirlere sahipler. Bu yüzden mücadele eden kitlelerin bir kazanım elde edip edemeyeceğini de, kazanımların kalıcı olup olmayacağını da belirleyen, "ortada duran" kitlelerin devrimci politikalar etrafında birleşip birleşmeyeceğidir. 1999 yılında Seattle'da patlayan antikapitalist hareketin dünya ezilenlerine ilham verdiği günlerden beri, bu hareket politik olarak temel saflaşmalardan ve yeniden saflaşmalardan geçiyor. Kendisini, "yeni" maskesinin arkasında gizleyen ama inceltilmiş bir reformizmi savunan gelenekler ve siyasi eğilimler, devlet, parlamento, seçimler, şirketlerin denetlenmesi, kolektif mücadele yerine bireysel-tüketim azaltılması merkezli önerilerle, hareketin keskinliğini ve kapitalizme karşı odaklanma güdüsünü törpülemeye çalışıyor.

Hareket, siyasal İslam, ulusalcılık ve sekterizm

Gezi direnişinde de gördüğümüz gibi, tüm kitle mücadelelerinde milliyetçi, uzlaşmacı, uzlaşmaz ama sekter bir uzlaşmazlık içinde olan, kendi eylemini, kendi programını, kendi örgütünü ve kendi üyelerinin çıkarlarını hareketin politik çıkarlarının ve birliğinin yerine ikame etmeye çalışan politik eğilimler, mücadelenin eksenini ve geleceğini belirlemede etkili oldukları oranda, kitle eylemlerinin yaratıcı enerjisi körelmeye başlıyor.

Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu toplumlarda, devletlerin baskı politikalarına karşı yoksullar arsında örgütlenen siyasal İslamcı örgütlerin müdahalesi de, otonomcu eğilimlerini hiyerarşik olmayan bir örgütlenme modeli efsanesinin arkasına gizleyen eğilimler de büyük mücadele dalgalarının içinde etki alanları bulabiliyor. Mısır devriminin süreklilik kazanmasını engelleyen politik odak, askeri darbeden önce Mülüman Kardeşler oldu. Sayısız eylemde meşruluğunu kitleselliğinden ve şiddet içeren yöntemleri tercih etmemesinden alan hareketler, sekter ve otonumcu eğilimlerin, büyük çoğunluğun onayını ve desteğini almayı hedeflemeyen yöntemleriyle hareketlere zarar verdi.

Çoğunluğun çoğunluk adına eylemi

Bir büyük kitle hareketinde, sosyalizmi büyük çoğunluğun büyük çoğunluk adına eylemi olarak kavrayan, kitlelerin mücadele içinde değişim yaşadığını ve değişimin hızına hiçbir devrimcinin, hiçbir partinin yetişmemesinin mümkün olmadığını bilen ama aynı şekilde her sosyal patlamanın o sosyal dokunun tüm eski fikirlerini, alışkanlıklarını ve geleneklerini de içereceğini öngörenlerin geleneği, şunu da net bir şekilde kavramak zorunda: Bu türden her hareket, tüm sinir uçlarıyla, taleplerinden ve yöntemlerinden bağımsız olarak siyasal hareketlerdir ve hareketin kazanması için çoğunluğun devrimci fikirler etrafında birleşmesi gerekir.

Antikapitalizm, kitaplarda aranıp bulunması gereken bir politik öğe değil. Neoliberal uygulamalara karşı her direniş, antikapitalist bir öze sahiptir. İklim değişimine karşı her öfke patlamasında, antikapitalist bir içerik vardır. Kentsel dönüşüme, gıda politikalarına, işsizliğe, yoksulluğa, ırkçılığa, diktatörlüğe, enerji politikalarına, bireysel özgürlükler, cinsel yönelimler, ulusal haklar ve anadil hakkı üzerindeki her zorbalığa karşı ses çıkartan hareketler, kaçınılmaz olarak antikapitalist bir vurguya da sahip.

Teorinin tarihinde değil somut mücadelede anlaşmak

Bu vurguyu, sistemli bir antikapitalist politik mücadelenin platformu haline getirmek ve birbirinden bağımsız görünen sayısız mücadele başlığını bir ve aynı politik mücadelenin vehçeleri olarak örgütlemek için, kitlesel bir sol partinin inşa edilmesi kaçınılmaz. Dar ideolojik tartışmaların değil, somut politik sorunların kampanyalarını yapmak, mücadeleyi meclise, seçimlere endekslemeden sokaktaki, işyerlerindeki, okullardaki ve mahallelerdeki mücadelenin kitleselliğiyle meclis ve seçimleri bu mücadelenin bir alanına çevirmeyi hedeflemek, toplumdaki değişim isteğinin hem sözcüsü hem öncüsü olmayı amaçlamak, teorinin tarihinde değil, somut politik sorunlara radikal yanıt verme husunda anlaşmayı başarmak ve aktivizmi, sürekli politik tartışmalarla politik olarak birleşmeyi ve sınırsız demokratik ilişkileri hakim kılmak; işte böyle bir parti, kitlelerin politik ihtiyaçlarına kitlesel yanıt vermenin aracı olarak örgütlenmelidir.

Türkiye'de, en başında, Stalinizm ve Kemalizm gibi geleneklerin ağırlığı nedeniyle, solda son derece sekter bir anlayış şekillenmiş durumda. Sol örgütler, çok sayıda sol yapının içinde doğduğu için, varlığını meşrulaştırmak için diğer örgütlerden farkını anlatmakla işe başlıyor ve zamanla bu bir alışkanlık haline geldiği için, tüm varlığını, varlığının meşruluğunu kanıtlamak için sol içi tartışmalara harcıyor. Sonuç, anlaşılmaz, sekter ve yoksul, emekçi, genç ve yakıcı sorunları olan kitlelerin somut problemlerinden bütünüyle kopuk, ya kendi tarihinin ya da çarpıtılmış bir Stalinist-milliyetçi sol dünya tarihinin hatıralarında boğulmuş bir sol siyaset manzarası oluyor.

Oysa, son on yılın dünyada ve Türkiye'de yaşanan sert mücadeleleri gösteriyor ki, "kalbi, ezilenlerin öz faaliyeti" olan, işçilerin "tepeden inecek reformları sabırla ve edilgen bir biçimde beklemesi" gerektiğini savunmayan, kendisini parlamenter bir baskı grubu olarak sınırlamayan, değişimin sahici sahasının kitlelerin mücadele içinde yaşayacağı bilinç sıçramaları olduğunu gören bir solun kitleselleşmesine ihtiyacımız var.

Küresel kapitalizme karşı küresel mücadelenin işaret ettiği ihtiyaca da, Türkiye'de ırkçılıkla, AKP'yle, ulusalcılıkla ve Türkiye kapitalizminin sonu gelmez iştahının emek gücü alanında ve ekolojik dengede yarattığı tahribatla yüzleşme ve hesaplaşmanın yüz binlerce insanın eyleminde açığa çıkan örgütlenme ihtiyacına da yanıt verecek olan, antikapitalist kitlesel sol bir partidir.