Elçin Poyraz

AKP’li dört milletvekilinin meclise başörtüleriyle girmeleriyle beraber, Türkiye tarihinin en önemli hak ihlallerinden birisi kısmen de olsa geride kaldı. O gün mecliste, 90’lı yılları yaşamışların hafızalarına kazınmış olan Merve Kavakçı olayına benzer tepkiler yoktu; fakat meclis konuşmaları başörtülülere karşı ayrımcı bakışın halen daha devam ettiğini gösteriyordu.

Bunlardan en inceliklisi ve dolayısıyla gündem olanı Şafak Pavey’e ait olan konuşmaydı. Pavey’in konuşması “özgürlüklerin birini değil, hepsini savunan” bir metin olduğu iddiasıyla dolaşıma sokuldu fakat aslında son derece vahim satır başlıkları barındırıyor.

Kadının Özgürlüğünü Bir Erkeğe Borçlu Olması

Türkiye’de Kemalistlerin en büyük argümanlarından birisi olan ve hem Osmanlı modernleşmesini hem de kadın hareketlerini hiçe sayarak unutturan “özgürlüğünüzü Atatürk’e borçlusunuz” savı, Pavey’in konuşmasında “çiçekli başörtüsü ve daracık pantolunuyla sevgilisiyle öpüşen kızın” borçlu olmasına dönüşüyordu. Pavey’in konuşmasını özgürlükler manifestosu mertebesine yüceltenler için buradaki sorunlar tam olarak anlaşılmayacağı için konuyu detaylandırmakta fayda var; birincisi ve en bariz olanı, kadın özgürlüğünün kitlesel hareketlerin bir başarısı olarak değil, tek bir lidere ve bir erkeğe, Mustafa Kemal’e borç olarak görülmesi. Unutulmamalı ki, borçlu olanlar borçlarını ödemekle yükümlüdürler; aslında bu argüman da kadının var olabilmesi değil, varoluşunu bir erkeğe iadesi söz konusudur. Kadının özgürleşmesini kendi iradi başarısı olarak görmemenin bundan başka varacağı bir sonuç da bulunmuyor.

İkincisi ve daha incelikli olduğu için görünmez olanı ise, başörtüsü ile kadın cinselliğinin oksimoron kabul edilip, bir başörtülü kadının sevgilisiyle öpüşüyor olmasının anormal bir durummuş gibi sunuluyor olması. Burada verilen mesaj aslında şu: başörtüsü, öpüşmeyi/cinselliği yasaklamak dâhil yasaklar kuran bir zihniyetin ürünüdür, genç kızlar bu baskıya rağmen tıpkı başı açık akranları gibi öpüşmek (yaşamak) istemektedirler ve bu isteğin gerçekleşmesinin tek teminatı Mustafa Kemal’dir.

Başörtüsüyle Özgürlük İlişkisinin Bıçak Sırtı Gibi Olması

Pavey, başörtüsünün bir baskı aracı olduğu fikrini, başörtüsünün özgürlükle olan ilişkisini bıçak sırtına benzeterek aşılıyor. Pavey’e göre başörtüsü (kendisi ısrarla türban demektedir); bir yandan inanç özgürlüğünü ama diğer yandan da inanç baskısını temsil etmektedir.Türkiye’de duymaya çokça alışık olduğumuz “başörtüsü yaygınlaştıkça başı açık kadınların özgürlüğü kısıtlanır” tezi burada da kendisi gösteriyor. Oysa başörtüsü ile özgürlük arasında nedensel hiçbir bağ bulunmaz, bir kadını özgür yapan şey onun başının açık ya da örtülü olması değildir, tercihlerini gerçekleştirmede önünde engellerin olmamasıdır. Pavey’in konuşmasında ise, aile baskısıyla örtünenler vardır ama yasaklar yüzünden başını açmak zorunda kalan kadınlardan söz edilmez (hem zaten onların sorunları sona ermiştir), baskı ancak ve ancak kadının örtünmesini talep eden ve homojen olduğu varsayılan “o kesimden” gelmektedir.

Bir konuşmada neyi dışarıda bıraktığınız, bazen sizin aslında neyi kastettiğinizi de gösterir. Bir kişinin baskı neticesiyle örtüsünü çıkarmak zorunda kalan kadınlardan söz ettiğinde yadırganmasının ama başörtülülerin günün birinde diğer kadınlar üstünde baskı unsuru olacakları varsayımının bizlere bu kadar olağan gelmesinin nedeni, islamofobiye ek olarak; örtüsüzlüğün halen daha norm ve çağdaşlık olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor. Eğer çağdaşlığı bu yüzeysellikte kurarsanız, başörtülüleri, dindarları ve başörtüsüne özgürlüğü savunanları, çağdaşlığın dışında kalan ve dolayısıyla özgürlüklerin/çağdaşlığın önündeki engeller olarak görmekten imtina etmezsiniz. Denklemi tersine çevirelim ve örtülü olmamanın bir anomali ve tehdit sayıldığı toplumsal koşulları düşünelim: buradaki kilit sorun, her iki durumda da kadının bir türlü kendi görüntüsünün sahibi olamamasıdır; kadın ancak erkek gözün ondan talep ettiği görüntü ile var olabilmektedir ve bunun adı cinsiyetçiliktir.

Konuşmasının başında “kaygısının başörtüsüyle kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller olmadığını” beyan eden ve neden polislerin başörtüsü takamayacağını doğru bir şekilde soran Pavey, o cümleleriyle tamamen zıt düşerek, başörtüsünü baskının sembolü haline tekrar sokuyor. Pavey dönüp dolaşıp aynı Kemalist ezbere geri dönüyor: başın örtülmesi çağdaş dünyada bir sapmadır ve baskı yaratır.

Mağdurların Kibirli Olması

Şafak Pavey’in konuşmasındaki belki de en rencide edici olan kısım ise, başörtülü milletvekillerini toplumda ayrımcılığa uğrayan diğer kesimlerin güvenliklerinden sorumlu tutması. İlk başta Pavey’in konuşmasında tüm özgürlükleri savunduğu, tek madde ile sınırlı kalınmaması gerektiğini söylediği düşünülebilir ama asıl kastettiğinin “başörtüsüne özgürlük” diyenlerin doğaları gereği diğer özgürlükleri görmezden gelecekleri olduğunu görmek zor değil. Güvenliklerinden sorumlu tutulanlar oruç tutmayanlar, mini etekliler, küpe takan erkekler olarak sayıldığında zaten neyin kastedildiği daha net şekilde anlaşılıyor. Burada başörtüsü sorununun, toplumu kutuplaştırmak için kullanıldığını iddia edenlerin kendilerinin de ilk fırsatta aynı şeyi yaptığını görüyoruz. Kemalist Cumhuriyet, kurulduğundan bu yana çeşitli toplumsal kesimler üzerinde baskı ve ayrımcılık politikaları güttü ama belki de en başarılı olduğu konu, korkular yaratarak ve sorunların somut koşullarını sembollerle gizleyerek bu farklı kesimlerin ortak mücadele etmelerini engellemek oldu. Tam da bu yüzden Şafak Pavey, bir hak ihlalinin muhataplarına “mağdur değilsiniz, kibirlisiniz” derken sözlerinin kulağa ne kadar kibirli geldiğinin farkında değildi.

Şafak Pavey’in konuşmasında aslında yeni hiçbir şey yok, onlarca yıllık Kemalist ezberlerin estetik bir biçimde tekrar edilmesinden ibaret. Fakat bu konuşma ve topladığı ilgi, başörtüsü sorununun çözüldüğü varsayılan günümüzde aslında halen daha hassas bir durumda olduğumuzu gösteriyor. Konuşması, kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın çeşitli meşrulaştırmalarını derleyip toparlayan bir metin ve belki de sadece bu yüzden, nelere karşı dikkatli olmamız gerektiğinin bir dökümünü bizlere sunduğu için, Şafak Pavey’e teşekkür etmeliyiz.