Aspurçe Gizem Kılınç

Dershaneler kapanmıyor. Kapanamıyor. Büyük bir politik kavga içinde gemiden ilk atılan eğitim olduğu için çok şaşırtıcı değil aslında.

Nitekim ilki 2011’de olmak üzere bir dizi demeçle; dershanelerin halkı sömürdüğü, devletin sağladığı eşit ve muhteşem eğitimde dershaneye ihtiyaç duyulmadığı hükümetin en yetkili ağzı tarafından söylenmeye başlandı. O bunları söylerken, okullandırılma sorununa, eğitim odakları henüz bir çözüm bulamamıştı. Kurumların özel okullara dönüştürülmesi emriyle, cemaat ekonomisi ve hatta cemaatin iç dengeleri dışında kalan başka sermaye sahipleri, hiç itirazsız -en büyükleri İstanbul’da olmak üzere- pek çok kolej açtı. Sınav sistemi 2012 boyunca sorgulanmazken, geçtiğimiz on yıl içinde adı üç kez değiştirilen liselere giriş sınavı ile ilgili düzenleme, 2013 Seviye Belirleme sınavından sonra yürürlükten kaldırıldı. Hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Tek sınav olan SBS yerine çocuklar, sınav stresinden uzak tutulmak adına ikinci kademenin ilk sınıfından –yani ikinci dördün ilk yılı- itibaren girdikleri her dersin iki yazılısını merkezi sistemle olmalarına dayanan, TEOG isimli stressiz (!) onlarca sınavla karşı karşıya bırakıldı. Bütün bu değişiklik, şu anki sekizinci sınıf öğrencilerini de kapsadı. Altıncı ve yedinci sınıflara ise girdikleri sınavların nasıl değerlendirileceği ile ilgili her gün değişen açıklamalar yapıldı. “İçi boş olan okul eğitimi denetlenip düzenlenmeden sınav değiştirme reformlarına bir yenisi ekleniyor” diyerek kanıksadığımız durumun, dershanelerin kapatılmasında, çözümsüz ama istikrarlı bir dayatmayla, politik bir çekişme olduğu yılın son çeyreğinde tartışmasız kabul edilir oldu.

Bu durumun şu anki sistemle gerçekleşemeyeceğini düşünen eğitim camiasının içini bir korku kapladı. Dershanelerin kapanacak olmasıyla sorunu olmayan eğitimciler, üniversite giriş sistemine ne olacağı ile ilgili sorular sormaya başladı. Çünkü dershane endüstrisinin değişmez çoğunluğunu, 1.800.433 üniversite adayı oluşturuyordu. Öğrenciler son sınıfta aldıkları puandan memnun kalmadıklarında -ki geçen yıl bu sayı 687.986- yeniden hazırlanarak hayallerindeki okula girmek için uğraşıyorlardı. Dershanenin olmaması demek öncelikle her sene tercih yapmayan 700.000 öğrenciye istemeseler de bir tercihte bulunmalarını da söylemek demekti. Bu sorunun çözümü bulunmadığı halde dershanelerin kapatılması çok büyük karışıklıkları bekliyordu.

Pazarlıklar sürüyor

Bütün bunlar olurken, dershane sahiplerinin birlikleri TÖDER, GÜVENDER, ÖZDEBİR gibi kurumların gazetelere verdikleri “dershanenin ne kadar iyi bir şey olduğuna” dair ilanlar medyayı sarsıyordu. Kasım ayı içinde, çoğu küçük dershanenin birleştirilerek okul kurulması, okullarda bahçe, spor salonu, laboratuvar gibi zorunlu bulunması gereken yerlerin zorunlu tutulmayacağına dair görüşmeler yapıldı. Pek çoğu kabul etti. Bir kısmının aklına yatmadı. GÜVENDER üyesi dershanelerse doğrudan rest çekti. Bunun sonuçları ise Aralık sonu siyasetini çırpa çırpa hallaç pamuğu etti.

Ne var ki ülkenin en büyük sömürü kuruluşları olan dershanelerde, çalışan dershane öğretmenleri adına tek bir mesleki grup konuşmadı. Tek bir öğretmen kendisine ne olacağını sorgulamadı, sorgulayamadı. Öğretmenler gününde, daha önce hiç duyulmayan ÖZ-DER isimli bir kurum, kendini dershane çalışanları derneği diye tanıtarak dershane öğretmenlerinin işsiz kalacağına dair demeçler vermeye başladı. Bundan önce ise güvencesiz, insani koşulların altında çalışanlar için hiçbir çalışma yapmamış olması dikkat çekti. Aralık ayı içinde sendikalaşacaklarını duyurup, bütün dershane öğretmenlerini kendi yanlarına davet ederken cemaat-AKP arasında kalmak istemedikleri için şimdiye kadar sustuklarını ifade etmeleri, dershane öğretmenlerinin pek tabii ki onları görmezden gelmelerine neden oldu.

Dershanede Öğretmen Sömürüsü

Dershaneler Fen-Edebiyat mezunlarının son umuduydu yıllardır. Çünkü dershanelerde öğretmen olabilmek için dört yıllık Fen Edebiyat Fakültelerinden mezun olmak, çok çalışıp az para isteyeceğini belirtmek yeterliydi. Formasyon ihtiyacı/gereği yoktu. Pek çok dershane, öğretmenlerini asgari ücretin altında ücretlendirip güvence sağlamazken onlarcası yol yemek stajın kalkması şartlarıyla insanları sömürmeye devam etti.

Baba evi güvencesiyle okuyan insanlar, mezun olup formasyon şartlarını taşımadıkları için ailelerinden uzak olmamak, KPSS kursu ya da parası biriktirebilmek için sömürülmeye ses çıkarmadı. İki yüzbin eğitim fakültesi mezunu öğretmen açıktayken buna yüz yirmibin dershane öğretmeninin eklenebileceği riskine girecek bir hükümet politikası akıllarına gelmedi. O devletse, insani şartlarda çalışabilmek isteyen mezunları, aralıkta formasyon vereceği haberiyle oyaladı. Son bir ay içinde formasyon için 2,5 okul ortalaması ve ALES sonucu zorunluluğunu getirdi.

Ardından GÜVENDER grubunu sakinleştirmeyi umarak formasyonu olan dershane öğretmenlerinin mülakatla işe alınacağı bilgisi aktarıldı ama tutmadı. Formasyonu Ağustos atamalarına yetiştireceklerini söylediler, sular durulmadı. Lise düzeyindeki özel okulların kontenjanları ancak %47 doluluk sağlarken teşvik ve arsa vereceklerini, başarılı ve fakir öğrenci başına belli bir miktar ödeyeceklerini ifade etti, kimse umursamadı. Vergi almayacağını söyledi, duyan olmadı. Çünkü dershane sahiplerinin çoğu dershaneyi farklı bir şirketin adı altında açıyordu zaten. Büyük çaplı eğitim vergileri ödenmediği için kimseyi cezbetmedi.

Yani sermaye hiçbir seçeneği dinlemedi. Çünkü dershane sermayedar için daha fazlasını kazanamayacağı sürekli ve ucuz işçilikli bir gelir kapısıydı. Dershanelerde vardiya usulü binlerce öğrenci normal de 1200-6000 lira arasında kâr getirirken az öğrenci çok masraf demek olan okul elbette kapitalist tarafta karşılık bulamayacaktı.

Dershane demek sadece kurum işleticileri demek değil. Bu kapitalist sistemin içinden yıllardır gözden kaçırılan büyük bir yayıncılık sektörü de dahil. Onlarca öğretmeni gece gündüz soru başına 1 TL karşılığı çalıştırıp, bu sorulardan oluşan kitapları soru başına 4 TL kar ederek büyük kurumlara sattıkları sektörün bildiği ve mecburen başını çevirdiği bir durum. Sömürü çok büyük. Dershane kapatılırsa bu pastadan payını kaybedecek olan çok büyük bir hissedar daha var.

Diploma pazarı

Eğitim tamamen özel olursa yani özel okul sistemine evrilirse en temel hak olan eğitim, bir diploma satışına dönüşecektir. Pek çok özel lise şu anda bile öğrencinin kaydı karşılığında tüm derslerini en iyi şekilde geçeceğini garanti edip diploma satışını zaten yapmaktadır. Bunun neticesinde bir milyon yedi yüzbin öğrencinin ortalama altmış bini tek bir Türkçe sorusunu dahi doğru yapamayıp sıfır çekmektedir. Bu diploma satışının yükseköğretimde de olması kendine güveni olmayan, bilmeyen, ezberleyen birey yetişmesi gibi daha büyük kitlesel sorunlara yol açacaktır. Bu da eğitimin yükünü üzerinden atmış bir egemen sınıfın devletini hiç ama hiç ilgilendirmeyecektir.