Volkan Akyıldırım

“İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar. Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker.

Kendilerini ve bir şeyleri altüst etmekle, şimdiye dek hiç olmamışı var etmekle uğraşıyor göründükleri esnada, tam da böylesi devrimci kriz dönemlerinde, endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırır, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılır, dünya tarihinin yeni sahnesinde bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünür ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar.”

Karl Marx, bu satırları Avrupa’da 1848’de patlak veren devrimci dalganın 1851’de Fransa’da darbe ile yenilmesinden hemen sonra yazdı.

En önemli tarih yazımlarından biri kabul edilen 18. Brumaire, ilk kez kendi devrimi ile tarih sahnesine çıkan işçi sınıfının, devrimci gelenekten, bağımsız siyasi örgütlenmelerden, ve siyasal programdan yoksunluğunun, yeni bir toplumun kapısını açamayarak nasıl yenildiğini anlatır.

2011’de Tunus’ta başlayan ve Mısır devriminin zaferi ile tüm dünyaya yayılan yeni dalga da 1848 devrimlerine benzetilmişti. Kapitalizmin kriziyle Ortadoğu alt üst olurken, Arap işçi sınıfı sarsılmaz gözüken rejimlere son vermenin ezilenlerin kolektif eylemiyle mümkün olduğunu gösterdi. Fakat sosyalist örgütlenmelerden ve devletten bağımsız sendikalardan yoksun olduğu için eskilerinin yerine bir rejim öneremedi.

Arap Baharı sırasında hazır olan güç burjuva liderliklere sahip İslamcı hareketlerdi ve onlar eski rejimin egemenleri ile uzlaşma yolunu seçerek işçilere ve yoksullara ihanet etti. Devrim kendi iktidarını kuramazken, Arap Baharı ile yere serilmiş yerel egemen sınıflar toparlandı ve emperyalizm bölgedeki hegemonyasını sağlamlaştırmak için karşı-devrimi başlattı.

Arap işçi sınıfı devrimci bir gelenekten yoksun olarak devrime girişti. Diktatörlükler sosyalist solun örgütlenmesini baskı ile engellerken, Arap milliyetçiliği ve stalinizm de Arap Baharı’nı yaratan genç işçi kuşaklarını devrimci bir gelenekten yoksun kılmıştı.

İşçi sınıfının uluslararası mücadele deneyimlerinin bilgisini taşıyan devrimci gelenek, önceki kuşakların zafer ve yenilgilerinin bilgisini anlatır. Devrimci parti, bu geleneğin taşıyıcısı olarak işçi sınıfının hafızasıdır.

Dünyayı değiştirmek isteyen şimdiki kuşaklar, devrimci gelenekle buluşabilirlerse beyinlerine kabus gibi çöken göçüp gitmiş kuşakların geleneğine de son verecek.