AKP’nin eski lideri Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildikten sonra müjdeyi vermişti: artık yeni bir Türkiye vardı. Erdoğan’ın geçen hafta patronlar kulübü TÜSİAD’ın toplantısına katılması, bu Yeni Türkiye’yi en kestirmeden anlatan gelişme oldu.

AKP iktidarının başından beri Erdoğan ile TÜSİAD’ın arasının pek iyi olmadığı, bazen yükselse bazen alçalsa da, her daim bir gerilim olduğu malum. Erdoğan en son üç sene önce katılmıştı TÜSİAD toplantısına. O tarihten itibaren neredeyse ambargo uyguluyordu. Hele son bir sene içinde Gezi ve ardından 17 Aralık sürecinde TÜSİAD ve Koç ile Boyner gibi etkili TÜSİAD üyeleri Erdoğan’ın doğrudan hedefi olmuştu.

TÜSİAD’ın Erdoğan’ı davet etmesi ve Erdoğan’ın da bu davete icabet etmiş olması, daha toplantı öncesinde bu ikili arasındaki buzların eridiğini ortaya koymuştu. Bakmayın siz basında çıkan “Erdoğan yüzlerine baka baka patronları fırçaladı” yorumlarına. Büyük burjuvazi ve iktidar arasında büyük barışa doğru ciddi adımlar atılıyor.

Zaten başka nasıl olabilir ki? Kapitalist bir ülkede büyük burjuvazinin temsil örgütü ile kapitalist devlet aygıtının başındaki ismin kavga içinde olması zaten düşünülemez. Büyük burjuvazisi ile sürekli kavga eden bir iktidar olamayacağı gibi, iktidara düşman bir burjuvazi de olamaz. Bu ikisi arasında Türkiye’de 2007-2014 döneminde olduğu gibi şiddetli geçimsizlik ancak arızi olabilir. Yerini olağan durum olan uyum ve karşılıklı etkileşime bırakmak durumundadır.

Peki niye TÜSİAD ve AKP iktidarı arasında bir çatışma vardı ve ne oldu da şimdi barıştılar?

Bu sorunun cevabı Türkiye’de devletin niteliğinde saklı. AKP iktidara gelmiş ama devlete egemen olamamıştı. Devlet kurucu ideolojisi gereği, büyük burjuvazi ile çıkar birliği içindeki asker-sivil bürokrasinin denetimi altındaydı. TÜSİAD devletin şimdiye kadar asli sahibi olmuş kadroların yanında, devlete egemen olmak isteyen AKP’ye karşı oldu. Ama bu mücadeleyi AKP kazandı. AKP’nin devlet üzerindeki etkisi zaman içinde genişledi. Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi ile bu süreç tamamlanmış oldu. Elbette AKP’nin siyasî rantını kullanan, kayırılan ve hızla palazlanan ayrıcalıklı sermaye grupları var. Elbette TUSKON’un tasfiyesi, Bank Asya operasyon denemesinin gösterdiği gibi konjonktürel olarak üzerine gidilen sermaye grupları da var. Ancak artık AKP devlete egemen ve her kapitalist devlet partisi gibi bir bütün olarak kapitalist sınıf ile, özellikle de büyük sermayeyle iyi geçinmek durumunda.

Normalleşen Türkiye’de (bu normalleşmeye verilen adla Yeni Türkiye’de) iktidar partisine etkili muhalefet artık patronlar kulübünden gelmeyecek. Her şey yerine oturuyor. Kapitalist sınıf ve kapitalist devletin partisi aynı safta buluşuyor. Karşısına çıkması gereken de işçi sınıfının ta kendisi.