İstanbul’un önemli kültürel aktivitesi olan film festivali geçtiğimiz hafta başladı. Festival her yıl olduğu gibi rekor izleyiciye ulaşmak, yüzlerce film getirmiş olmak, gittikçe uluslararası tanınan bir festival olmak gibi iddialarla tanıtım faaliyetlerini sürdürüyor. Bunun yanında festivalin 28 yıllık mücadelesine bakarsak gerçekten de festivalin sansür kurulu dışına çıkartılmış olması gibi göz ardı edilen özellikleri de var. Bu özellik geçtiğimiz yıllarda 1915 olaylarını konu alan “Ararat” filminin festival seçici kurulu tarafından sanatsal kriterlere uygun bulunmayarak gösterilmemesiyle gölgelenmişti. Ermeni kökenli yönetmen Atom Egoyan’ın bundan önceki filmlerini göstermiş olan festival, bu yıl yeni filmini sanatsal kriterlerine uygun bulmuş olacak ki “Tapınma” isimli film gösterimde yerini alıyor.  
Film festivalleri sinemanın ticarileşme merkezleri olması dışında genelde kamuoyu yaratabilen kültürel etkinlikler olmak iddiasında olur. Bunun içinde kendi içinde özel bölümler belirleyip dikkatleri buraya çekmeye çalışırlar. Geçtiğimiz yıllara göre daha çok sayıda Türk filmine yer vermesiyle hafif bir esinti yaratan bu yılki festivalin banka sponsorlu galalar ve dünya festivallerinden seçme filmler bölümlerinin arasına sıkışmış önemli sayılabilecek bölümleri var. Bunlardan göze çarpanlar, “Afyon Savaşı” ve “İki Bacaklı At” gibi Afganistan’ı merkeze alan filmlerin de yer aldığı Sinemada İnsan Hakları bölümü ve Raymond Depardon belgesellerine yer verilen Ustalara Saygı bölümü.  
Gelecek yıl içinde, festivalde oynayacak pek çok filme Sosyalist İşçi’de de yer vereceğiz. Ancak herhangi bir festivalin kültürel ajandamızdaki yeri konusunda düşünmekte önemli. Film festivali yıllar boyunca İstanbul’da (başka yerlerde olduğu gibi) dünyayla ilişki kurmanın bir biçimiydi. Örneğin 10-15 yıl kadar önce, sinemanın klasiklerini seyretme imkanı bulamayan sinema öğrencileri kaçırılmayacak bir fırsattı. Gösterime girmeyecek ve başka yollardan bulunamayacak filmler pek değer kazanırdı. Bu işlevlerin giderek azaldığı ortada. Bunun dışında tartışma yaratabilen bir platform olup olmadığı da değerlendirilmesi gereken ayrı bir konu.
Orhan Göztepe