Geçtiğimiz sene gıda fiyatları katlanarak artmış, kıtlık ve yüksek fiyatlar milyarlarca insanı açlığa mahkum etmişti. Küresel ekonomik kriz gündemi değiştirmiş olabilir ancak gıda krizi aslında büyüyerek devam ediyor.
Krizin en büyük nedeni fiyatlardaki oynamalar. Örneğin buğday fiyatları geçen sene Ocak ve Şubat ayları arasında yüzde 46 yükseldi, Mayıs'tan önce geri düştü, Haziran başına kadar tekrar yükseldi ve o zamandan beri de düşüyor. Ama son düşüşlere rağmen fiyatlar hâlâ 2 yıl önceki seviyenin üzerinde.
Fiyat artışlarının nedenini aşırı talebe bağlayanlar var: Güya Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ekonomilerinin büyümesi ve gelir oranlarının yükselmesiyle beraber gıdaya olan talepleri de artmış, bu da fiyatları yükseltmiş. Bu tamamen uydurma. Çin ve Hindistan'ın zenginlerinin daha da zenginleşmesiyle yeme içme alışkanlıklarını değiştirdikleri doğru, ama bunlar çok küçük bir azınlık. Ve bu ülkelerde gelir dağılımındaki adaletsizlik de arttığından nüfusun çoğunluğu için gıdaya ulaşım daha zorlaştı. Krizinin asıl etkenleri başka.
İlk etken petrol fiyatlarındaki artış. Tarım artık büyük oranda makinalara dayanıyor. Bunların maliyeti de petrol fiyatlarından doğrudan etkileniyor.
İkinci etken biyoyakıt olayı. Petrol fiyatlarının artması hükümetleri enerji için başka kaynaklar aramaya itti. Bu da ekilen ürünlerin değişmesine neden oldu. 2006'da ABD mısır tarlalarının %20'sini biyoyakıt tarlasına dönüştürdü. Brezilya şeker kamışı üretiminin yarısını, AB bitkisel yağ üretiminin yarısından fazlasını biyoyakıta ayırdı.
Üçüncü etken, son yirmi yıldır devletlerin tarımsal araştırmalara ayırdıkları kaynakları geri çekmiş olmaları. Bu bozuk hasatlara ve toprağın verimsizleşmesine neden oldu. Gıda piyasasının rekabete açılması çiftçileri, tarlalarına daha uyumlu olan geleneksel ürünleri bırakıp, tohumları tarım şirketlerinden alınan ama daha çok kâr getiren ürünleri ekmeye itti. Bunun sonucunda tohum, gübre ve ilaç fiyatları yükseldi. Su kullanımının sübvanse edilmesi bırakılınca ve krediler geri çekilince toprağı işlemenin maliyeti de büyük oranda arttı. Kredi kurumları daha çok kâr getiren başka alanlara yönelince pek çok çiftçi yüksek faiz oranlı özel krediler almaya mecbur kaldı.
Dördüncü etken ise küresel ısınma. Kanada ve Avusturalya gibi yerlerde kuraklık varken ABD'nin bazı bölgeleri aşırı yağış sebebiyle hasat yapamaz oldu.
Bazıları artan gıda fiyatlarının çiftçilerin işine yaradığını söylüyor, ama bu da doğru değil. Dünyada gıda ticareti giderek küçük bir azınlığın elinde toplandı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yerli ve yabancı şirketler toprağın işlenmesini, ürünlerin dağıtımını ve genel olarak piyasayı kontrol ederek çiftçilerin fiyat artışlarından yararlanmalarını engelliyor.
Ayrıca hükümetler gıda stoklarını da eritmeye başladı. ABD'nin tarım bakanlığı, yükselen talebe karşın dünyadaki buğday stoğunun son 30 yılın en düşük seviyesine geldiğini açıkladı.
IMF ve Dünya Bankası gibi (bugün gıda krizi hakkında atıp tutan) kurumlar, gıda stoğu tutmanın pahalı ve müsrifçe bir iş olduğunu söyleyerek stokların eritilmesinde büyük rol oynamışlardı. Eriyen stokların yeniden doldurulması uzun zaman aldığından, artan fiyatlara önlem alınamadı. Piyasanın serbestleştirilmesiyle birlikte bazı spekülatörler de gıda sektörüne yönelerek fiyatlarla oynamaya başladı.
Özetle, gıda krizi büyük ölçüde insan eliyle ortaya çıktı, uygulanan yanlış politikalar yüzünden patlak verdi. Bu da aslında krizin üstesinden gelmenin mümkün olduğunu gösteriyor.
Bazı hükümetler yeniden gıda stoklarını arttırmaya yöneldi. Hindistan dört temel gıda maddesi üzerinde vadeli alım-satım işlemlerini yasakladı. Kamu fonlarını kullanarak gıda alımı ve dağıtımına başladı. Böylece gıda fiyatları küresel artıştan daha az etkilendi.
Ancak enflasyon, gerçek ücretlerdeki düşüş ve yetersiz istihdam Hindistan'daki çalışan sınıfın yaşam standardını çok kötü etkiledi. Dolayısıyla gıda stoğu bulunsa bile nüfusun önemli bir kısmı yiyecek almak için para bulamıyor.
Hükümet politikaları gıda fiyatlarında düşüş sağlayabilir, ancak başka faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekli. Gerçek şu ki, birçok devlet vatandaşlarının büyük bir kısmının artık en temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Kalkınma projeleri ve genel olarak neoliberal ekonomi artık iflas etmiştir.

Muhip Tezcan, Socialist Worker’dan derledi.