Doğan Tarkan
Sayısız başka canlı ile birlikte üzerinde yaşadığımız gezegende iki krizi aynı anda yaşıyoruz. Her ikisi de çok ciddi ve her ikisi de büyük tahribatlar yaratacak. Her iki krizin sorumlusu da aynı: Kapitalizm.
Birincisi ekonomik kriz. Bugünlerde gazetelerde sayısız haber kapitalizmin bir kere daha derin bir kriz içinde olduğunu anlatıyor. Bankalar, mali kuruluşlar, fabrikalar, dev şirketler batıyor ya da batmanın eşiğine geliyor ve devletler tarafından kamulaştırılarak kurtarılıyor.

Çok değil, 7-8 ay önce, 2008’in yaz aylarında ekonomistlerin çoğu bir krizden bahsetmiyordu. Bahsedenleri ise felaket tellallığı ile suçluyorlardı. Eylül 2008’de her şey değişti. Amerika’da arka arkaya bankalar batmaya başlayınca herkes bu defa krizden bahsetmeye başladı ve tartışılan konu aniden krizin ne kadar derin olduğu haline geldi. Kısa zamanda bu da aşıldı ve hemen herkes içine girdiğimiz krizin 1929 büyük krizinden bu yana yaşanan en büyük, en derin kriz olduğun konusunda anlaştı.
Kapitalistler ve temsilcileri şimdi bu krizden nasıl çıkılacağını tartışıyor. Aslen ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kamu yatırımlarını artırmak, piyasaya büyük miktarlarda para pompalamak gibi önerilerin yanı sıra, bırakın ne olursa olsun diyenler de var.
Krizden şimdiye kadar en çok etkilenenler her ülkede emekçiler oldu. Dünya çapında milyonlarca işçi son altı ay içinde işini kaybetti. Birçok ülkede işsizlik rekor düzeylere ulaştı. Daha kötüsü, kriz daha henüz en derin noktalarına ulaşmadı. Yani daha çok miktarda işçi işini kaybedecek.
Kimi ülkelerde emekçiler ayakta. Fransa, Yunanistan gibi ülkelerde direniş daha yaygın ve güçlü. Ama her yerde krizin etkilerine karşı işçiler, öğrenciler irili ufaklı direnişlerle mücadele etmeye, direnmeye ve krizin faturasını ödemeyeceklerini ilan etmeye çalışıyor.
Şimdiye kadar trilyonlarca dolar harcandı. Nisan başındaki G20 toplantısında daha ne kadar paranın şirketlere akıtılacağı tartışılacak. Korumacılık, bırakınız batsın anlayışı, yeni bir para birimi ve benzeri konular ele alınacak. Dünya G20 toplantısı ile birlikte yeniden şekillendirilmeye başlanıyor. Ardından NATO toplantısı var. Yeniden şekillenme yolunda bir adım da o toplantıda atılacak. Bu arada Obama dünyayı gezmeye başlıyor.

Düşen kâr oranları
Bütün bunlara rağmen kapitalistler ne yapacaklarını gene de bilmiyor. Onların derdi kârlar. Kâr oranları 1970’lerden beri düşüyor ve bu süreci tersine çeviremiyorlar. Asıl sorun bu. Kâr olmayınca birikim yok, yatırım yok. Yatırım olmayınca rekabet yok. İşte kapitalistlerin derdi bu.
Yoksa dünyayı yeniden şekillendirmeye çalışan 20 en büyük ülkenin yöneticileri işlerini kaybeden, açlığa mahkûm olan milyonara nasıl daha iyi bir yaşam sunarız diye toplanmıyor. Milyonlarca aç, işsiz umurlarında bile değil.
Kapitalistler 30 yıldır dünyanın sıradan insanlarına yeni liberal politikaları anlatıyor. Kârların düşüşünü bir ölçüde azaltan yeni liberal politikalar en başta işçilerin yaşam koşullarını geriye itti. Ücretler düşerken çalışma saatleri arttı. İşçilerin örgütlülüğüne ağır saldırılar gerçekleştirildi. Direnmek boşunadır anlayışı hakim kılındı. Gerçekten de işçi hareketi, toplumsal hareketlilik 2000’lerin başına kadar büyük ölçüde geriledi.
Ama şimdi kapitalistler 30 yıldır anlattıklarının tam tersini yapıyor. Devletler piyasaya müdahale ediyor. Tarihin gördüğü en büyük kamulaştırmalar gerçekleştiriliyor.
Bu krizden çıkış için kapitalistlerin daha neler yapacağını bilmiyoruz. Hangi eğilimin önümüzdeki aylarda hakim olacağını da bilmiyoruz. Ama şunları biliyoruz:
1. İçinde olduğumuz kriz derin bir bunalımdır ve sonuçları emekçi sınıflar için çok ağır olacaktır,
2. Yakın zamanda kapitalist sınıfın bu krize bir cevap üretmesi mümkün değildir ve kâr oranları düşmeye devam edecektir,
3. Yeni liberalizm tarihin çöplüğüne gömülmektedir.

Küresel ısınma
Gezegenimiz ikinci bir kriz daha yaşamakta: Küresel iklim değişimi. Bu kriz de aynen birincisi gibi bütünüyle kapitalizmin ürünü. Ama sadece insanların emekçi kesimini değil gezegenin üzerindeki bütün canlıları etkiliyor.
Gezegenimizi çevreleyen atmosferdeki karbondioksit oranı hızla artıyor. Karbondioksit arttıkça güneşten dünyaya gelen enerji geriye yansıyamıyor ve atmosferde kalıyor. Böylece dünyanın ısısı artıyor.
Dünyanın ısısının artışında son derece kritik bir noktaya ulaşılıyor. Eğer atmosfere her yıl salınan karbondioksit miktarı hızla azaltılmazsa dünyanın ısısının artışı önlenemez bir noktaya ulaşacak ve o noktadan itibaren dünya insanlar dahil bir çok canlı için yaşanamaz hale gelmeye başlayacak. Zaten şimdiden bazı türler yok olmaya başladı bile.
İklimler birbirinin içine girdi. Buzullar kutuplarda ve yüksek dağların tepesinde erimeye başladı. Bunun sonucunda deniz seviyeleri yükseliyor, büyük ve tahribatı çok fazla seller oluşuyor. Büyük kasırgaların sayısı ve şiddeti artıyor. Dünyanın bazı bölgeleri sellerle boğuşurken, bazı bölgelerinde kuraklık hızla artıyor ve yaygınlaşıyor. Su sıkıntısı var.
Bütün bunlar canlı türlerinin kuzeye ve güneye doğru göçünü zorluyor. Tarım alanları kuruyor, yeni tarım alanları bu kuraklığa paralel bir hızda oluşmuyor. Dolayısıyla gıda sıkıntısı başladı.
Oysa insanlık atmosfere saldığı karbondioksit miktarını hızla düşürebilir. Bunun için yeterli bilgi ve teknik var. Sadece iradi müdahale eksik.
Alınması gereken önlemler açık:
1. Fosil yakıtı, yani kömür, petrol ve doğalgaz yakmaya dayalı enerji üretimi durdurulmalı. Yerine yenilenebilir enerji kaynakları, yani en temel olarak güneş ve rüzgâr enerjisi kullanılmalı.
2. Ulaşım politikaları radikal biçimde değiştirilmeli. Fosil yakıtı kullanmaya dayalı ulaşım araçları bütünüyle terk edilmeli ve yerine yenilenebilir enerji kullanan toplu ulaşım araçları geçmeli.
3. Tüm konutlara izolasyon yapılmalı, çimento, çelik kullanımı en aza indirilmeli.
Bütün bu önlemler ilk bakışta olanaksız gibi görünmekte. Kapitalistler, özellikle de dünyanın en büyük şirketleri olan petrol ve otomotiv sanayileri bu önlemleri uygulanamaz olarak göstermeye çalışıyor.

Para var mı?
İlk ve en temel itiraz, bu denli büyük yatırımların çok pahalı oldukları için yapılamaz olduğu.
Oysa son altı ay gösteriyor ki iklim değişimi için gerekli olan yatırımları yapacak para fazlasıyla var.
Bankaları ve diğer şirketleri kurtarmak için kullanılan para ile çok hızla gezegeni kurtaracak yatırımlar yapmak mümkün. Üstelik bu yatırımlar işsizliğe karşı bir çare olacak ve dolayısıyla krizin emekçiler üzerindeki etkisini de ortadan kaldıracaktır.
Milyonlarca konutun çatılarının güneş panelleri ile kaplanması, milyonlarca konutun ısıya karşı izolasyonu, uygun her yere büyük güneş panelleri ve rüzgâr tribünlerinin yerleştirilmesi, kentlerde ulaşımın toplu taşıma araçları ile yapılması için büyük yatırımlar, kentler arasında hızlı tren hatlarının yapılması mümkün.
Gezegeni kurtaracak yatırımların en önemli kesimi ücretler. Dünyamız 10 milyon insanı güneş ve rüzgâr enerjisinin kullanımı, konut izolasyonu ve yeni raylı taşımacılık hatları inşa etmek için istihdam etse ve her bir işçiye Türkiye’deki asgari ücretin 2-2,5 katı ücret verse (1000 dolar), bu ayda 10 milyar, yılda 120 milyar dolar eder. Bir o kadar da ham madde vs için harcansa, 240 milyar dolar eder.
1 kilometre hızlı tren hattı 3,5 milyon dolara mal oluyor (buna müteahhit kârı ve ücretler dahil). 350 milyar dolara 100 bin kilometre demiryolu yapmak mümkün. Bu iki harcamanın toplamı 690 milyar dolar. Oysa geçen senenin sonunda, Başkanlık seçimlerinden hemen önce ABD’nin şirket kurtarmak için ayırdığı para 750 milyar dolar. Bu para gezegeni kurtarmak için harcanabilirdi ve geriye kalan 60 milyar dolarla da sayısız hastane, okul vs inşa edilebilirdi. Bütün dünyada şirketleri kurtarmak için ayrılan parayı düşünürsek, gezegenimiz kurtarmak için yapılması gerekenleri 3-5 yıl içinde gerçekleştirebiliriz ve çok daha güzel, yaşanabilir bir dünyaya sahip olabiliriz.
Öyleyse bir yandan küresel ısınmaya karşı kalıcı önlemler alırken diğer yandan var olan ekonomik krizi çözmek, milyonlarca ve milyonlarca emekçiye iş olanağı sağlamak mümkün.