Yüzleşme çoğu zaman insanı daha sağlıklı kılıyor. Bu yüzleşme, insanın kişisel tarihinde yaşadıklarıyla, gündelik hayatında karşılaştırdıklarıyla da olsa; sonucundaki ‘gerçeği bulma hali’, çok rahatlatıcı, hafifletici.  Üstelik hem fiziksel, hem de ruhsal açıdan. Hele, söz konusu olan, koca koca toplulukların, toplumların tarihiyle yüzleşmesi ise... Süreç hem çok sancılı, hem çok uzun olabiliyor. Kolay değil tabii, yıllarca ve yıllarca beyinlerin içine zerk edilerek pompalananın, ortaya çıkan gerçeklerle taban tabana zıt olmasının kişilerde yarattığı yıkım hali. Ama yaşanan geçici yıkımın ortaya çıkardığı ruh halinin, gerçeklerle yüzleşme sonunda yarattığı “arınma” ve hafifleme...
 * * *
 Merdiven kenarlıklarına dizilmiş yanan mumlar, duvarlara asılmış kırıma uğramış dönemin aydınlarının resimleri...  24 Nisan 2009 günü, İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesince düzenlenen “Ermeni Aydınlar ve 24 Nisan 1915 / Tutuklandılar, Sürüldüler, Mezar Taşları Bile Olmadı” temalı etkinliğin yapıldığı Tophane’deki ‘Tütün Deposu Kültür Merkezi’nin daha merdivenlerini çıkarken yaşadığım duygu seli de bu ruh halinin yansıması gibiydi. Zorlu mücadelelerle bir “tabu” yıkılmış, bu topraklar üzerinde, aslında çok da uzun sayılmayacak bir süre önce yaşananlarla yüzleşme olanakları düne göre, biraz daha artmıştı sanki.
Neden tutuklanmışlardı, neden sürülmüşlerdi, neden bir mezar taşları bile yoktu? O zamanki nüfus yoğunluğu içinde büyük bir dilimi ifade eden 2 milyonluk bir toplulukken, bugün nasıl 50 bin kişi kaldılar?.. (İstanbul Patrikhanesi’nin 1913’te yaptığı nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu yaklaşık 2 milyondu. Cumhuriyet dönemine intikal eden ve 170 bini Anadolu'da, 130 bini İstanbul'da yaşayan Ermeni nüfusu 300 bindi.)
Hep sorulması aydınlanması gereken, tarihiyle yüzleşmezse insanı çok rahatsız eden sorular, sorular ve acıtan gerçekler!..
Yakın tarihi konusunda bu kadar ‘bilgisiz’ ve şişirilmiş yalan yanlış bilgilerle donatılmış bir toplum sağlıklı davranabilir mi?  Kaçımız, insan yaşamı için uzak, fakat toplumsal olaylar açısından çok da uzak sayılmayacak bir zaman diliminde yaşanan “1896, Osmanlı Bankası baskınını” biliyoruz mesela? Örnekler çoğaltılabilir. (Merak edenler, Attila Tuygan’ın Türkçe’ye çevirip, bizzat baskını yapan kişilerden biri olan  Garo’nun anılarından yayına hazırladığı Belge Yayınları’ndan çıkan “Osmanlı Bankası / Armen Garo'nun Anıları” kitabına başvurabilirler.)

ABD BAŞKANININ
AĞZINA BAKMAK

 Her yıl ABD başkanlarının ağzından “soykırım” tanımlaması çıkmasın diye milyarlarca dolarlık bütçelerle lobi şirketlerine ülkenin kaynakları peşkeş çekilen  24 Nisan’da gerçekte ne oldu peki?
Yüzleşme, merak etmekle başlar elbette...
 Merak edenlerin ve gerçeklerle yüzleşmek isteyenlerin çoğalması için aşağıdaki satırları,  “Ermeni Aydınlar ve 24 Nisan 1915 / Tutuklandılar, Sürüldüler, Mezar Taşları Bile Olmadı” toplantısında Av. Eren Keskin’in yaptığı sunumdan aldım.
“24 Nisan 1915 İstanbul tutuklamaları bir toplumun tüm maddi ve manevi varlığıyla birlikte imha edilmesi sürecinin başlangıcını simgeledi. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da, zamanın Osmanlı toplumunun, sanat, edebiyat, düşünce ve kültür dünyasının en parlak temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 220 kişi tutuklandı. İlk önce Merkez Cezaevi olarak kullanılan Mehterhane’ye, ertesi gün Sarayburnu’na götürüldüler ve orada kendilerini bekleyen bir gemiye bindirildiler. Gemi onları Haydarpaşa tren istasyonuna götürdü. Oradan da Anadolu’nun içlerine doğru yola çıkarıldılar. Kendilerine, nereye götürüldüklerine ilişkin bir bilgi verilmedi. Geceyi Eskişehir’de geçirdikten sonra doğuya doğru yolculukları devam etti. Bir grup Ayaş’a, bir grup Çankırı’ya götürüldü. Ayaş’a götürülen 70 kişiden 58, Çankırı’ya gönderilen 150 kişiden 81’i öldürüldü...
Öldürülenler arasında, döneminin önde gelen entelektüelleri, eline kalemden başka silah almamış ve geriye bir mezar taşı bile bırakmadan yok olup giden şairler, yazarlar, gazeteciler, doktorlar, milletvekilleri vardı. Onların yalnızca Ermeni dili, kültürü, düşünce ve bilim dünyası için değil, o zamanın Osmanlı toplumu için de, bugün hepimizin dünyası için de bir kayıptır...”
 * * *
 Gerçekler acıtır, yüzleşme ise, rahatlatır... Yüzleşme, bir toplum ve o toplumun siyasi temsilcileri için, her yıl ABD başkanlarının ağzına bakıp “o kelimeyi” söylememesi için çırpınmaktan ve  dua etmekten daha alçaltıcı değildir....

Yalçın Ergündoğan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.