ABD’nin savaşı Afganistan’dan Pakistan’a sıçrıyor
Simon Assaf

Hidra, Yunan mitolojisinde ismi geçen dokuz başlı canavardır. Başlarından biri kestiğinizde yerine iki tane daha baş çıkar. Bu efsane Batı’nın Afganistan ve Pakistan’da içine düştüğü durumla çok fazla benzerlik taşıyor.
8 yıllık işgalin ardından sözümona kazanılan “kalplerin ve zihinlerin” savaşında işgal derin bir krize doğru sürükleniyor. Afganistan’daki direnişe destek veren Pakistan Taliban’ının geçen ay ülkenin başkenti İslamabad’ın 100 km. kuzeyindeki Buner bölgesini kontrol altına alması dünya çapında bir panik yarattı.
Pakistan ordusunun sert müdahalesi ile bölgeden çıkmak zorunda kaldılar, ancak bu müdahale ancak ABD’nin yeni devlet bakanı Hillary Clinton bu durumun “Pakistan için varoluşsal bir tehdit” oluşturduğunu söyleyerek uyarmasıyla gerçekleşti. Savaşın rahatsızlık yaratmasının sebebi de burada yatıyor. Afganistan’daki savaşın galibiyet mücadelesi artık İslamabad yakınlarında veriliyor. Clinton’un yaptığı uyarı ise savaşın Pakistan’ı da yok etme tehlikesi taşıdığı korkusunun bir yansıması oldu.
İşin içinde menfaatler var. ABD, NATO ve hatta müttefikleri olan Afgan hükümeti bile Afganistan’ın Kabil haricindeki bölgelerinde çok az hakimiyete sahip. Şimdilerde ise sermaye merkezlerini dahi ellerinden kaçırmaya başladılar. İşgalin ilk yıllarında sahip oldukları tüm destekleri kaybediyorlar. Hava bombardımanlarının ve direnişçilere yönelik geceleri yapılan kasaba baskınlarının yol açtığı ölümler halk arasında öfke yaratıyor. Bu öfke daha sonra direnişçilere verilen desteğe dönüşüyor.

Destek

Yabancı birliklerin kuşatma altında olması Afganistan’daki işgalin yalıtılmışlığını daha da karmaşık bir hale soktu. Afganistan’ın denize kıyısı yok, bu sebeple tüm ikmaller Pakistan üzerinden yapılmaktaydı, ancak kullanılan rota direnişçilerin mevzilendiği güvensiz bir yer haline geldi.
Geçtiğimiz aylarda direnişçiler erzak konvoylarına saldırdılar, silahlı araçları ele geçirdiler ve Karaçi kentindeki askeri depoları ateşe verdiler. İşgal güçleri bunun üzerine Afganistan’ın diğer komşularından yardım istemek zorunda kaldı. Bunlardan birisi ülkenin batı komşusu İran, İran sınırında Sünni Taliban’a zıt fikirler taşıyan Şii Müslümanlar yaşıyor.
Fransa ve Almanya gibi NATO ülkeleri İranlıları NATO birliklerine destek vermek üzere üslerini açmaya ikna etmeye çalışıyor.. İran’ın, Irak, Filistin ve Lübnan meseleleri, ekonomik yaptırımlar ve ülkenin nükleer programı sebebiyle Batı ile kavgalı olduğunu düşünürsek böyle bir anlaşmanın bedeli hiç de ucuz olmayacaktır
Başka bir alternatifse kuzey sınırındaki Türkmenistan ve Özbekistan ile anlaşmak. Bu durumda da Rusya devreye giriyor. Rusya devletlerin ikmal yollarını açmasına izin verecektir ancak istediği zaman da kapama şansına sahip olacaktır.
Böylece Rusya’nın eline ABD ve Avrupa’ya karşı kullanmak üzere güçlü bir silah geçecek. Konu Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya kabulü ya da Rusya’ya karşı füze koruma sistemlerinin inşasına gelince bu kozu oynamaktan çekinmeyecektir.
Koalisyon böyle bir baskının altına girmek istemediğinden sorunu Afganistan-Pakistan sınırında çözmeye çalışıyor ancak böylece kaçınılmaz olarak savaş Pakistan içlerine doğru ilerliyor. Buna “Af-Pak Stratejisi” ismi veriliyor.
Barrack Obama Mart ayında ABD’nin yeni stratejisini açıklamıştı. Planı Afgan ordusunu güçlendirmek ve Afganistan’a daha fazla birlik yollamaktı. Ancak ABD’nin gücünün de bir sınırı var ve Bush’un Obama’dan çok daha önce fark ettiği gibi, NATO ülkeleri bu savaşa daha fazla asker göndermek konusunda tereddütlü. Liderler savaşı kazanmak için asker sayılarını kat kat arttırmanın yeterli olmadığının farkındalar. Şu anda 60 bin ABD’li 58 bin de diğer ülkelerden asker Afganistan’da bulunuyor. ABD’nin göndereceği ekstra 20 bin asker savaştaki dengeleri değiştirebilecek bir güç taşımıyor.
Rusya 1980lerde Afganistan’ı işgal ettiğinde 150 bin Rus askeri 132 bin kişilik Afgan ordusuna karşı savaşıyordu. Bu kez tersine, işgal 80 bin kişilik Afgan ordusunca destek görüyor.
Obama’nın planının bir başka parçası ise Afganistan başkanı Hamid Karzai’yi görevinden uzaklaştırmak ve Taliban’ın ılımlı kesimleri ve yerel direnişçilerle görüşmelere başlamak. Ancak Karzai’nin buna izin vermeye niyeti yok, onu görevden alma planlarına karşı Ağustos ayında erken seçimlerin yapılması kararını çıkardı ve yerini sağlamlaştırmak üzere radikal İslamcılara bir takım tavizler verdi. Bu tavizlerden biri Şii kadınlarının sahip olduğu hakların ellerinden alınması. Karzai’nin Taliban’la görüşmeleri Suudi Arabistan tarafından da destekleniyor ve şimdilik ciddi bir problemle karşılaşmadan sürüyor.
Afganistan’a aktarılacak pek çok yeni birliğin Afyon tarlalarını yok etmek üzere kullanılacak olması yerel direnişleri daha da güçlendirecek. Afyon tarlaları direnişin ekonomik hayat damarı olarak görülüyor, ancak Afganistan’ın umutsuz çiftçilerine karşı yeni bir cephe açmak büyük bir risk taşıyor. Çünkü bu insanlar tarlalarını ellerinden alanlara karşı savaşmaktan çekinmeyecek ve direnişe katılacaklar.
Direnişçilerin sığınaklarını yok etmek üzere savaşı Pakistan’ın içlerine doğru genişletmeyi içeren Af-Pak stratejisinin başarısı ya da başarısızlığı üzerine tüm zamanların en büyük kumarı oynanacak. İslamabad’da son yaşananlar bu strateji yoldan çıkarsa nelerin yaşanabileceğine dair ufak bir işaretti.
Afganistan’daki işgal kuvvetleri, bu güne kadar bölgeyi ele geçirmek isteyen tüm orduların karşılaştığı ikilemi yaşıyorlar. Kasabalardaki kontrolü sağlamak için işgal orduları tarım bölgelerine, dağlara ve vadilere de gitmek zorunda. İşte savaş bu yüzden bu kadar uzun sürüyor.
“Sıcak takip” stratejisi başlangıçta başarılıydı. Ancak direnişçiler Afganistan ile Pakistan arasındaki uzun ve engebeli sınırdan kaçmaya başladıklarında strateji çöktü. Bunun üzerine ABD, onları takip etmek için “Predator” ismi verilen ve ölümcül füzeler taşıyan insansız zırhlı araçları gönderdi. The News gazetesinin haberine göre gönderilen 60 birimden yalnızca 10 tanesi hedefine ulaşmayı başardı ve şimdilik 14 direnişçi lider öldürüldü. Buna karşılık diğerleri ise sivil bölgelere saldırdı ve 687 kişi yaşamını yitirdi.
Bu füzelerin siviller üzerinde kullanılması üzerine Pakistan hükümeti büyük suçluluk duydu ve bölgeye destek ve tıbbi ekipman gönderdi. Direniş sürerse ABD ve müttefikleri Pakistan’ı uzun süren ateşkesi bozması ve Afganistan sınırına askeri güçler yollaması için zorlayacak.

Felaket

Askeri baskınlar felaketle sonuçlanıyor. Yenilgi Pakistan’lı diktatör Pervez’in gitmesine sebep olmuştu ve yerine geçen hükümetin de tavizler vermesine sebep oluyor. Pek çok genç, direniş saflarına katılıyor. Yaşlı bir aşiret üyesi “Gençlerimiz çok öfkeli. Aralarında cesur olanlar görüşlerine uysa da uymasa da Taliban’a katıldılar” diyor.
Şimdi ABD savaşı daha da genişletmek ve Pakistan’ın kuzey batısındaki Belucistan’ın da altını yakmak istiyor. Son saldırılar, İran’ın doğusunu da içine alan bu bölgeyi hareketlendirip direnişe dahil edebilir.
Obama bölgede sivillerin ölmesine sebep olan insansız araçların kullanımı konusunda “Bu işin yapılmasında ısrar ediyoruz, öyle ya da böyle, terörist hedefleri saptayabilecek yüksek kapasiteli cihazlarımız var” diyor.
Savaşın genişlemesi Pakistan’da ciddi bir istikrarsızlığa sebep oluyor. Pakistan Taliban’ının ABD saldırıları sonucu aniden büyümesi, taleplerinin de büyümesine yol açtı. Merkezi hükümetin yozlaşmışlığına duyulan öfke, zamanında bölgede büyük bir güce sahip olan ayrılıkçı fikirlerin yeniden hatırlanmasına yol açıyor.
Af-Pak stratejisi ile Obama kendi savaşını başlattı. Ancak yeni başkanın ikilemlerinden bir tanesi var ki o Bush döneminden miras kaldı. Geri çekilmek ABD için Vietnam’dan beri yaşanan en büyük askeri yenilgi anlamına gelecek. Kalmak ve savaşı kazanmaya çalışmaksa çok riskli çünkü sadece Afganistan’ı değil Pakistan’ı da kaybetme riskini taşıyor; bu emperyalizm için kaldırılamayacak bir mağlubiyet olur.
Bu sebeple bu savaş, ABD Kongresi Silahlı Kuvvetler Alt Komitesi başkanı Neil Abercrombie’nin kendi tanımlamasıyla “devasa bir jeopolitik hata”ya dönüşüyor.

(Berk Efe Altınal, Socialist Worker’dan çevirdi)