Şenol Karakaş
CHP lideri Deniz Baykal, nereden etsiyse esti aklına, "12 Eylül yargılansın" dedi. 12 Eylül… Yargılanmasını en çok istediğimiz darbe!
Neden? Her halde ABD'nin gerçekleşmesine izin verdiği darbe olduğu için.
Solda en büyük fiziksel tahribatı yaratan darbe olduğu için.
"12 Eylül yargılansın" önermesi, en muteber, ve önerenler açısından, önerinin yapıldığı insanların ne kadar demokratik olduğunu, önerene göre değişir ama aynı zamanda da ne kadar devrimci olduğunu test etmenin aracı.
Sanki, gözü dönmüş darbe meraklıları dışında, "12 Eylül yargılansın" önerisine karşı çıkan olabilirmiş gibi.
12 Eylül elbette yargılanmalıdır. Kenan Evren de kendi sağlığı hakkında kendisi karar verebilmelidir!
Ama 12 Eylül, bugünün darbecilerinin yargılanması talebinden kaçmanın aracı haline getirilmemelidir. 12 Eylül, gözümüzün önünde yaşanan darbe girişimlerini küçümsemenin sığınağı haline getirilmemelidir.
Ne yazık ki 12 Eylül artık son sığınak haline geliyor. Ergenekon davasının her bir adımında, davayı küçümsemek için hep bir gerekçe buldular. "Ergenekon davası mı, pöh", diye başlayıp, "Ya Fırat'ın doğusu", "Ya polis yetkilileri", "Ya bürokrasiden isimler", "Hep mi emekli askerler", "Hiç mi siyasi olmaz", "Ya Susurluk" gibi karşı çıkışlar, dava geliştikçe ve bu alanların tümünü kapsamaya başladıkça, "Ya 12 Eylül" itirazı, soldan güncel darbe girişimlerinin üzerini örtmek için üretilen en temel iddia haline geldi.
Deniz Baykal, Ergenekon davasını küçümsemek için yarışa giren bütün bir muhalefet adına konuşmuş oldu.
Bu arada küçük bir gerçek gözden kaçırıldı. Cumhuriyet kurulmadan önce ve kurulduktan sonra işlenen tüm derin devlet cinayetlerinin ve darbelerinin yargılanmasını mevcut Ergenekon davasının savcılarından bekleyerek 2004'te planlandığı kesin olan yeni darbe girişimlerinin aslında var olmadığını savunanlar, darbe girişimlerini sulandırmaya çalışanlar, gerçekten de 12 Eylül yargılanacaksa, bunun, ancak Ergenekon davasının sonuna kadar gitmesi sayesinde başarılabileceğini kavrayamıyorlar.
Ergenekon davası tarihin üstüne örülmüş tüm karanlığı parçalamak için en önemli fırsatı sunuyor. 1977 1 Mayıs'ında öldürülen işçilerin katillerini bulup açığa çıkartmak için de, Musa Anter'in katillerinin hesabını soracak siyasi adımların atılması ve tüm faili meçhullerin açığa çıkartılması için de, Kenan Evren'in yargılanıp Erdal Eren'in hesabının sorulması, Kürt sorununda savaştan beslenenlerle Hrant Dink'i öldüren mekanizmanın bir bütün olarak yargılanabilmesi için de, önce Ergenekon davasının sonuna kadar gidilmesini hedefleyen bir muhalefet, aşağıdan, radikal eylemler gerekiyor.
Bunun neresi anlaşılamıyor, merak konusudur.
Basit matematik diye bir şey var! Kenan Evren'i yargılama süreci başlarken gerçekleşebilecek bir darbe, Kürt halkına yönelik bir provokasyonla keskinleştirilebilecek siyasi ortamın bu süreci,12 Eylül'ün yargılanması sürecini akamete uğratabileceği neden görülemiyor?
Bu tıpkı, SSGSS'yi AKP  yasalaştırmış olmasına rağmen, önce DSP-ANAP-MHP koalisyonundan Mezarda Emeklilik yasasının hesabını soralım demeye benzer. Reformlar için mücadelenin hangi yöntemlerle ve hangi taleplerle yürütülmesi gerektiği konusunda tam bir kafa karışıklığının olduğunu gösterir.
Polonyalı devrimci Marksist Rosa Luksemburg'un eserlerine kısmen de olsa göz atmış olanların hemen görebileceği gibi, ister ekonomik, ister siyasal reformlar olsun, reformları kazanmanın, aşağıdan kitlesel işçi hareketinden başka bir yolu yoktur. Değişim için harekete geçen kitlelerin birleşik gücünden başka somut bir talep kazanılamaz. Geçmiş dönemin pisliklerini de temizleyecek olan, bugünkü mücadeledir, bugün reformların kazanılmasıdır. Reformları talep etmekle reformist olunmaz. Reformlar için verilen mücadelenin yöntemleri ve hedefler arasındaki farklık, reformistlerle sosyalistleri birbirinden ayırır. Ergenekon davasında sonuna kadar gidilmesini talep etmek, radikal bir siyasal reform talebidir. Bu talebin gerçekleşmesinin kapitalist devlet aygıtında ve egemen sınıfın saflarında derin bir çatlak ve tahribat yaratacağını görmemek için, sadece görmek istemiyor olmak gerekir.
Ya da sadece, cumhuriyet değerleri için yanıp tutuşurken Kemalist diktatörlüğün temel değerlerinin baki kalmasına heves etmek yeterlidir.