Roni Margulies
Nazım Hikmet'in doğum günüydü. İsviçre'de Türklerin bir derneğinde yapılan kutlama toplantısına davet edildim. Yıllar geçti, neler dediğimi hiç hatırlamıyorum, ama ne demişsem, konu oraya nasıl gelmişse, bir arkadaş kalktı, "Sen Kaypakkaya geleneği hakkında nasıl böyle konuşursun!" dedi.
Dur, dedim, şu cümleyi biraz düşünelim. "İbrahim Kaypakkaya geleneği" kavramının üzerinde biraz duralım.
Kaypakkaya'nın devrimciliğinden, kararlılığından, cesaretinden kimsenin kuşkusu olamaz herhalde. Ama 24 yaşında öldürülen bir delikanlıdan söz ediyoruz. Yabancı dil bilmeyen; Marxist klasikler bir yana dursun, Mao'nun eserlerini bile doğru dürüst okuması mümkün olmayan, okuduğu kadarını da berbat tercümelerden okuyan bir delikanlı. Yazdıkları, bir avuç polemik makalesinden ibaret olan, daha fazlasını yazmaya vakit bulamayan bir delikanlı. Öğrenciliği bırakıp silaha sarılan, ömrünün son yılını dağ başlarında çatışmakla, kaçmakla geçiren bir delikanlı.
Nasıl bir "gelenek" olabilir bu? Bu delikanlının dünya işçi sınıfı hareketine katkısı ne olmuş olabilir? Dünya emekçilerinin deneyimlerine, bilgisine, teorilerine neler eklemiş olabilir? "Marx, Engels, Lenin" dedikten sonra, bunların yanına bir de Kaypakkaya'yı eklemek biraz garip olmaz mı?
Ve bugün siyaset yaparken, dünyayı anlamaya ve değiştirmeye çalışırken, 35 yıl önce ölmüş ve kısacık hayatında devlete meydan okumak dışında pek fazla bir şey yapmaya vakit bulamamış bir gencin "geleneği" mi ışık tutacak bize?
Yıllar önce İsviçre'deki önemsiz bir toplantıda konuşulanlar nereden mi geldi şimdi aklıma? ÖDP kongresinin fotoğraflarına bakarken geldi.
Kongre salonunda duvarlara asılmış afiş ve flamalar dikkatimi çekti.
Flamalardan birinde, Mahir Çayan'ın resminin altında "Devrim geleceğe aittir ama onun kadar geçmişe ve şimdiki ana bağlıdır" sözleri vardı.
Vay be! Mustafa Kemal'in "İstikbal göklerdedir" ve "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" vecizelerini düşünmeden edemedim. Çok önemli ve derin gibi görünüp de hiçbir şey söylemeyen laflara hayranlık duymuşumdur hep.
Bir başka flamada Çayan, Deniz Gezmiş ve Kaypakkaya'nın resimlerinin altında "Geçmişimizle geleceğimizle umut saçıyoruz" yazılıydı.
Bir diğerinde "Sinan'a sözümüz, Halk iktidarı".
En hoşuma gideniyse şöyleydi:
"Söyleyin dağlara, rüzgara
yurdundan sürgün çocuklara
düşmesin kimse yılgınlığa
geçit vardır yarınlara".
Türkiye kıyasıya bir mücadelenin yaşandığı, darbe ihtimalinin hiç gündemden düşmediği, her allahın günü yeni bir andıç, Genelkurmay basın açıklaması, yeraltı silah deposu veya muhtıra ile karşılaştığımız bir dönemden geçiyor. Bir yandan bunlar yaşanırken, öte yandan ekonomik krizin etkisi her gün daha ağır hissediliyor, işsizlik artıyor, işyerleri kapanıyor, irili ufaklı direnişler patlak vermeye başladı. Ve tabii Kürt sorununda önemli bir eşikte durduğumuzun işaretleri var.
Bütün bunların yaşandığı bir dönemde, halk iktidarını amaçlayan, ülke sorunlarına çözüm üretme iddiasında olan, devrimci bir parti neleri öne çıkarıp duvarlara asıyor? Sinan, Mahir, Deniz, İbrahim! Ve okuyana gaz vermek dışında hiçbir anlamı olmayan şiirsel sözler!
Kaypakkaya ile Çayan'ın bir suçu yok elbet. Ölümlerinden neredeyse 40 yıl sonra Türk solunun geniş kesimlerinin hâlâ aynı sloganları tekrarlıyor olacağını, yepyeni ve çok farklı koşullar ve sorunlar karşısında tek bir laf etmiyor olacağını nasıl bilebilirlerdi ki?

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası