Kamuda Türk-İş’le hükümet anlaştı
Kamu sektöründe işveren devlet kurumları ile 200 binden fazla Türk-İş üyesi işçi arasındaki toplu sözleşme grev olmadan imzalandı. Hükümet, kamu işçilerinin maaşlarına ilk altı ay için yüzde 3, ikinci altı ay için yüzde 5,5 zam yaptı. 1.100 liranın altında bulunan ve kamu işçilerinin çoğunluğunun aldığı ücretlere 10 ila 60 lira arası iyileştirme yapılsa da, sonuç dört kişilik bir ailenin gerekli harcamalarını işaret eden 2.389 liralık yoksulluk sınırının altında kaldı.
Türk-İş 7 Temmuz'da örgütlü olduğu bütün işyerlerinde işe 1 saat geç girme eylemi yaptı. Eylemin akşamı ise sözleşme imzalandı. Altı aydır ücret anlaşmazlığı sürüyordu ve 20 binden fazla işçi grev kararını işyerine asmış, diğerleri de onları izliyordu. Türk-İş yüzde 20'lik bir ücret artışı istiyordu. Hükümetse yüzde 1,5'ta ısrar ediyordu.
Yüzde 3, yüzde 1,5'a göre elbette daha iyi. Sadece 60 lira da olsa kölelik ücretlerinin artması elbette işçilerin yararına. Ancak kriz koşullarında, hayat pahalılığı artarken ve kamu işçilerinin çoğu düşük ücretle çalıştırılırken, bu artış son derece düşük ve bir kazanım olmaktan uzak.
Bu durum sadece kamu işçilerini ilgilendirmiyor. Kamuda elde edilen ücret artışları özel sektörde çalışanların ücretleri için sınırları da belirliyor. Kamu işçileri gibi sendikasız çalışanların bir çoğu 1.000 liranın altında ücret alıyor. İşçi sınıfının çoğunluğu ise 546 liralık asgari ücretle ayakta kalmaya çalışıyor, dört kişilik bir ailenin asgari zorunlu harcamalarına işaret eden 733 liralık açlık sınırının altında.
Başbakan suskun kalan sendikalarını yumurta yağmuruna tutacak kadar öfkeli olan işçilere seslenirken 'Milletin parasını size veremeyiz' diyordu. Erdoğan'ın 'milletine', açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayanlar girmiyor! Türkiye'de 20 milyon ücretli çalışan var, 3 milyon işsiz, aileleriyle birlikte şehirlerde ve tarım alanlarında çalışan işçiler nüfusun ezici çoğunluğunu oluştursa da 'milletin' parçası olamıyor! Ancak kriz içinde hükümete şantaj yapan ve birçok avantaj koparan TÜSİAD Erdoğan tarafından neredeyse bu "milletin" kendisi.
Sosyalist İşçi'nin 8. sayfasında incelenen son ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) raporu Türkiye'deki gelir adaletsizliğinin gerçek nedenini ortaya koyuyor. Türkiye, dünyadaki en düşük sendikalaşma oranıyla ikinci sırada. İşçi, memur, sözleşmeli olarak tanımlanmış 20 milyon çalışanın sadece 3 milyonu sendika üyesi. Onyıllardır darbelerin ve hükümetlerin aralıksız saldırısına maruz kalmış sendikalar ayrıca kendi içinde büyük bir bölünmüşlük yaşıyor.
İşçi statüsünde çalışanları Türk-İş, DİSK ve Hak-İş kapsamaya çalışırken, memur olarak adlandırılan kamu işçilerini T. Kamu-Sen, Memur-Sen ve KESK olarak üç ayrı konfederasyon temsil ediyor. Her bir sendika diğerleriyle rekabet halinde. Sendika yöneticilerinin uzlaşmacı tutumları ve bazılarının Ergenekon tarafından kullanılıyor olması ise işçilerin hakkını savunmaktan başka her türlü şeyle uğraşan bir yapının yarattığı güvensizliği getiriyor. Sendikalara olan güvensizlik, çalışanları düşük ücretlere ve sosyal haklarının gasp edilmesine mahkûm ediyor.
Bu durumu aşağıdan mücadele değiştirebilir. Toplu sözleşme döneminde Türk-İş yönetimini protesto eden Petrol-İş, Harb-İş, Tez Koop-İş gibi sendikalar ve onlarca şube yönetimi bu duruma isyan ediyor. Türk-İş, DİSK, KESK ve Hak-İş üyelerinin çoğunluğu sendikaların birlikte mücadele etmesinden yana. Her işçi eyleminde en çok atılan sloganlar, işçilerin birliği için olanlar. Sendikaların krize, işsizliğe, düşük ücretlere, hak gasplarına karşı bir araya gelmesi ve sendikalıların, sendikasızların, işsizlerin, emeklilerin, öğrencilerin ortak talepler etrafında yürütecekleri mücadeleler işçi hareketinin önünü açabilir.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası