Ozan Tekin

“Ezen ulusun mülksüz, yoksul sınıfı olarak Türkiye işçi sınıfı, Kürdistan halkının kendi kaderini tayin hakkını, ayrılma hakkı da dahil olmak üzere tanır ve bu mücadelesinde kayıtsız şartsız Kürdistan halkını destekler.” (Sosyalist İşçi, sayı: 1, Nisan 1984)

Sosyalistlerin dünyayı kavrayış biçiminin, uluslarla ve uluslar üzerinden kurgulanan herhangi bir görüşle hiçbir bağı yoktur. Bize göre, tarihin motoru, farklı toplumsal sınıflar arasındaki mücadeledir. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan –farklı uluslardan- sınıfların çıkarları; ve bunların sömürdükleri –farklı uluslardan- emekçilerin çıkarları birbirleriyle ortaktır. Ulus dediğimiz, kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yaratılmış bir kimliktir.

Ancak bu, ulus devletlere bölünmüş bir dünyada, ulusların temel alındığı siyasi sorunlara kayıtsız kalacağımız anlamına gelmez. Sosyalistler tarih boyunca ulusal sorunları dikkatle ele alarak, işçi sınıfının uluslararası birliğini en iyi sağlayacak formülasyonu bulmaya çalıştılar.

Karl Marx’ın bu konudaki görüşleri, İngiltere ile İrlanda arasındaki ulusal sorun üzerine yaptığı analizler sonucu olgunlaştı. Marx’a göre, 1870 yılında, İngiltere’deki tüm işyerleri İngiliz ve İrlandalı işçiler arasında iki düşman kampa bölünmüştü. Ve İngiliz proletaryasının –örgütlü olmasına rağmen- güçsüz olmasının sebebi, İrlandalı işçilere duyduğu nefretten ve onlara karşı kendisini egemen ulusun bir bireyi olarak konumlandırmasından geliyordu. Kapitalist sınıf, iktidarının sırrının bu olduğunun farkındaydı. Marx, buradan yola çıkarak “Başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz” sonucuna vardı.

Benzer şekilde, halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sında, Bolşevik Parti’nin liderlerinden Lenin de ulusal sorun konusunda Marx’ın tutumunu izliyor ve hatta geliştiriyordu. Lenin’e göre, ülkedeki bütün siyasal ortamı baştan aşağıya zehirleyen Büyük Rus milliyetçiliğiydi. Ve Rus işçi sınıfı, eğer sosyalizm için mücadele edecekse, Çarlık’ın ezilen uluslar üzerindeki baskısına ortak olmayı derhal reddetmeli; sosyalistler bir ulusun diğeri üzerindeki ayrıcalıklı durumuna karşı mücadele etmeli ve dolayısıyla tüm ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını, ayrılma hakkı dahil, savunmalıydı. Bu, yeni ulusal devletlerin kurulmasından yana olmak değil; farklı ulusların işçileri arasındaki güveni ve mücadele birliğini tesis etmenin tek yoluydu.

Troçki ise, 1913’te ekonomik, dilsel veya coğrafi bazı kıstaslarla bir “ulus” tanımı yapmaya çalışan Stalin’in anayışına karşı, “Bu sorunda [ulusların ‘tanımlanması’ sorununda] soyut bir kıstasın fazla anlam taşımaz, çok daha önemlisi [siyahların] tarihsel bilinci, duyguları ve dürtüleridir” diyordu. Hatta, sürekli devrim teorisinin geliştirilmesi ile Lenin’in yöntemini tamamlıyor, geri kalmış ülkelerdeki ulusal bağımsızlık mücadelelerinin, ancak işçi sınıfının mücadelenin önderliğini alması ve durumu işçi sınıfının iktidarı için bir mücadeleye dönüştürerek sosyalist devrimi başka ülkelere yayma amacını gütmesi ile başarılı olabileceğini söylüyordu.

Sosyalist İşçi etrafında oluşturulan siyasi gelenek, Türkiye devletinin Kürdistan’daki sömürgeciliğine ve Kürt halkı üzerinde uyguladığı baskı politikalarına böyle bir geleneğe yaslanarak yanıt verdi. Kürt halkının mücadelesini her zaman, eleştirel fakat koşulsuz bir biçimde destekledi.

Bu, şu anlama gelir: Ezilen ulusun içinde o halkın ulusal hakları için mücadele yürüten en kitlesel siyasi örgütlenme hangisi ise, onun taleplerini, o ulusun kendi kaderini tayin etmesi açısından destekler ve kendi programımız sayarız. Bunu, bu ulusal kurtuluş hareketinin sosyalist olup olmaması, barıştan yana olup olmaması veya bizim beğendiğimiz mücadele yöntemlerini kullanıp kullanmaması gibi şartlara bağlamayıp, koşul ileri sürmeden yaparız.

Sosyalist İşçi, savaşın en sert noktaya ulaştığı ve Türk milliyetçiliğinin en saldırgan olduğu dönemlerde de, barış ve çözüm sürecinin geliştiği dönemlerde de Kürt halkının özgürlük taleplerini Batılı emekçilere anlatmak için mücadele etti. Öcalan yakalandığında, şovenizme hiçbir taviz vermeden önce “İdama hayır” dedi, daha sonra PKK liderinin İmralı’dan yaptığı barış çağrısını destekledi ve Öcalan’ın özgür bırakılmasını savundu. “Terörle mücadele” kapsamında çıkarılan Güney Kürdistan’a yönelik savaş tezkerelerinin tamamının karşısında durdu. Manşetlerinde “Ölüm değil çözüm”, “Hepimiz Kürdüz hepimiz DTP’liyiz”, “Artık yeter! Silahlar sussun barış konuşsun” ve “Sınırötesi değil barışçı çözüm” gibi ifadelere yer verdi. DTP’nin kapatıldığı süreçte, “KCK” tutuklamalarıyla binlerce Kürt siyasi aktivist hapse atılırken dayanışma çağrısını yükselttik, Kürt hareketi demokratik özerkliği gündeme getirdiğinde derhal desteğimizi sunduk, açlık grevleri sürerken “Barış için ölümleri durdurun” dedik.

2008 yılı sonundaki açılım günlerinde de, 2013 yılında başlayan çözüm sürecinde de, tıpkı savaş sürecinde olduğu gibi barış masasında da Kürt halkının yanında olduk. Çözümü kararlı bir biçimde savunduk ve Batı’da hükümet üzerinde basınç oluşturacak kitlesel bir barış hareketini inşa etmek için çabaladık.

Bu dönemde Sosyalist İşçi’de her zaman olduğu gibi barış bayrakları yer alıyordu, Öcalan’ın Newroz’a yolladığı mesajla açtığı döneme “Barışın baharı” diyorduk, manşetlerimizde “Irkçılığı yeneceğiz! Barış kazanacak”, “Barış için sen de bir şey yap”, “Çözüme evet” ve “Savaş değil barış” yazıyordu.

Bunun dışında, elbette Kürt hareketine eleştirilerimiz de oldu. Örneğin, "milliyetçi lobiler" adı altında Yahudileri, Rumları ve Ermenileri hedef hâline getiren anlatılara benzer açıklamalar yapıldığında, bunun ortak mücadelemize zarar vereceğini yoldaşça tartıştık.

Sosyalist İşçi tüm bunları yaparken, ulusal eşitsizliği ortadan kaldırmanın yanı sıra, Batı’daki emekçileri Türk egemen sınıfına bağlayan Türk milliyetçiliğinin geriletilmesi için mücadele ediyordu. İşçi sınıfının kendi çıkarları için bağımsız bir siyasi hareket inşa edebilmesinin yolu, emekçilerin saflarında milliyetçi fikirlerin mağlup edilmesinden geçiyor.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası