Ayşe Demirbilek

Kadın özgürlüğüne dair tartışmalar ezilenlerin mücadelesinin en çok konuşulan başlıklarından biri oldu. Kadınların ezilmesine karşı sürdürülen tartışmalar son dönemde daha geniş bir zeminde kendine yer buluyor olsa da mücadele pratikleri açısından ne yazık ki sıkıntılar yaşanmaya devam ediyor.

Kadınların kurtuluşuyla ilgili tartışmalara baktığımızda çok sayıda teorik ayrım var gibi görünse de farklılıklar aslında 3 temel nokta üzerinden şekilleniyor.

Bunlardan birincisi bize okullarda öğretilen ve egemen sınıfın anlattığı yaklaşım. Bu anlatıya göre kadınların ezilmişliği biyolojik farklılıktan kaynaklanıyor ve bu durum insanlık tarihi kadar eski bir yapı. Bugün bu fikir yenilmiş ve pratik hayatın içinde kadının ve aile kurumunun geldiği aşama bunu doğrulamıştır.

Kadın hareketi içinden üretilen ikinci yaklaşımsa erkeklerin ortak bir tutum ve çıkar doğrultusunda kadınları ezdiğini anlatır. Bu fikir kadınların ezilmişliğini ‘erkek sorunu’ olarak ortaya koyar. Bu fikrin doğal sonucu kadınların özgürlüğünün ‘erkeklere’ karşı mücadeleden geçtiğidir. Sonuncu ve şüphesiz en çok tartışma yaratan yaklaşımsa kadınların ezilmişliğinin sınıflı toplumların ortaya çıkışının bir sonucu olduğunu anlatan marksist tutumdur. Sosyalist İşçi’nin yayın hayatı boyunca anlattığı bu marksist perspektif kadınların kurtuluş mücadelesinin sınıfların ortadan kalkması için verilen toplumsal mücadeleden bağımsız düşünülemeyeceğini vurgular.

Sosyalist İşçi’nin 1995’te yayınlanan 28. sayısında kadınların özgürlüğüyle sınıf mücadelesi arasındaki ilişki şöyle özetleniyordu: “Devrimci sosyalistlere göre nasıl ezen-ezilen ulus ayrımı oldukça sosyalizm olamaz ise, kadınların kurtuluşu olmadan da sosyalizm olamaz.”

Stalinist politikaları örnek göstererek sosyalistlerin kadın sorununu ertelediğini öne süren tezlerin aksine devrimci marksistler, kadınların kurtuluşunu sosyalizmin ve devrimci mücadelenin temel bir sorunu olarak görür ve ertelemez.

Kadınların kurtuluşu konusunda sürdürülen tartışmalarda her zaman en önemli odaklardan biri feminist hareket olmuştur. Sosyalist İşçi’de birçok kez kadınların ezilmesinin kökeninde ne olduğu ve nasıl bir mücadele yöntemi izlenmesi gerektiği konularında feminist hareketle de tartışan yazılar yer almıştır. Bu tartışmalar feminist hareketin kadın mücadelesine katkılarını görerek ve tepeden bir kurtuluş mücadelesi anlatımı yapmadan sürdürülür. Birçok noktada feminist hareket ile mücadele alanlarındaki kesişimi görmek mümkündür. Feminizmin kadınların ezilmesinin kaynağına dair yaklaşımı ve Marksizm’e yönelik getirdiği eleştiriler Sosyalist İşçi’deki tartışmaların merkezinde yer alır. Feminizmin sahiplendiği patriyarka teorisinin sorunun kaynağını kadın ve erkek ikilemi olarak ortaya koyması, sosyalizmin kadına kurtuluş getirmediğini anlatması bizler açısından tartışılması ve kazanılması elzem konulardır.

Sosyalizmden bahsederken 1917 Ekim Devrimi deneyimini görmezden gelip, Stalinist rejimden yola çıkarak marksizmin konuya yaklaşımına dair eleştiri üretmek yanlıştır. Sosyalist İşçi sık sık ‘kadınların kurtuluşu sosyalizmle mümkündür’ derken Paris Komünü, 1905 ve 1917’deki devrimlerin deneyimlerini sayfalarına taşır.

Sosyalist İşçi kadın kurtuluş mücadelesinin en nihayetinde gücünü toplumsal dönüşümlerden ve sınıf mücadelesinin yükselişinden aldığını anlatan pek çok makaleye yer vermiştir. 1999’da Seattle’daki gösterilerle birlikte ortaya çıkan yeni antikapitalist hareket, tıpkı 1968’deki mücadele dalgası gibi kadın özgürlüğü tartışmalarını en üst seviyelere taşımıştır. Kadın mücadelesi kendi taleplerini toplumun geniş kesimlerinin farklı talepleriyle birleştirmeye çalışmış ve şüphesiz büyük kazanımlar elde etmiştir.

1982’de İskoçya’da Lee Jean fabrikasında greve çıkan ve işgal yapan kadın işçiler kocalarına eve gitmelerini, yemek yapıp çocuklara bakmalarını söylemişlerdi. Sosyalist İşçi’nin 19. sayısında okuyucularına hatırlattığı bu süreçten savaş karşıtı harekette öne çıkan, hareketin sürükleyicisi olan kadınların mücadelelerine kadar birçok deneyim, birbirlerine referans verilerek gazetenin sayfalarında yer aldı. Ama tarihle güncel olan arasında bağ kuran bu referanslardan en çok öne çıkanlar Paris Komünü ve 1917 Ekim Devrimi’dir.

Kadının ezilmişliğinin temel nedenlerinden biri olan aile kurumunu ortadan kaldırması, evlilik, zina, ensest gibi kavramlar üzerinden kendi ikiyüzlü ahlâkını kadın bedenine hapseden egemen sınıfın uygulamalarına son vermesi, kadını eve tıkayan çocuk, yaşlı ve ev bakımı gibi işleri kolektifleştiren bir ortak yaşam anlayışını hayata geçirmesiyle Ekim Devrimi kadınlara ve mücadelelerine inanılmaz deneyimler katmıştır. Ezilenlere başka bir dünya umudunu ve bunun için mücadele etme inancını veren Ekim Devrimi bir kadın ayaklanması ile başlamış ve ezilenlerin bütün mücadelelerine ilham vermiştir.

Tarihsel deneyimler birleşik mücadelenin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Kapitalizm işçi sınıfının bütünlüğünü parçalamak ister. Sınıfı cinsiyetlere, uluslara, mezheplere göre ayrıştırıp manipüle etmeye çalışır. İşçi sınıfını bölmek egemen sınıfın sistemli bir politikasıdır. İşçi sınıfını bölen ırkçı, mezhepçi, cinsiyetçi, homofobik politikaların karşısında durmak ve sınıfın birliğini savunmak devrimci sosyalistlerin en önemli görevidir. Sosyalist İşçi bu görevin icrasında, tüm ezilenlerin özgürlük savaşımında temel bir araç olma rolünü sürdürüyor.