Şenol Karakaş

Sosyalist İşçi Doğan Tarkan’ın ısrarı ve girişimiyle çok uzun yıllardır yayın hayatına devam ediyor. 1980’lerde illegal koşullarda çıktı Sosyalist İşçi. Yurt dışında yayına hazırlanıp çok zor koşullarda Türkiye’ye sokulup çoğaltıldı. El altından dağıtımı yapıldı.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından işçi sınıfının mücadelesini hem teorisinin hem de eyleminin merkezine alan devrimci bir örgütün kurulması hedefi, Sosyalist İşçi’nin zorlu koşullarda da olsa yayın faaliyetini aksatmamasıyla önemli ölçüde başarıldı.

Sosyalist İşçi daima iki görevi aynı anda yerine getirmeye çalıştı: Dünya işçi sınıfının geçmiş deneyimlerinin derslerini aktarmak ve bu deneyimlerin ışığında bugüne, dünya kapitalizmine meydan okumak. Dünü bugüne bağlamak. Bugün kapitalizmi teşhir ederken, dün kapitalizme karşı mücadele edenlerin deneyimleri en önemli dayanak noktalarımız. Diğer bir deyişle, Sosyalist İşçi hem anılarımızın toplamı olan silahımızdır hem de bu silahın bugün kapitalizme karşı doğrultulmasının aracıdır.

Sosyalist İşçi’nin çok basit bir pusulası var: Ezenle ezilen arasındaki ilişkide, asla ama asla tarafsız kalınamaz. Daima ezilenlerden yana tutum alınır. Ezilenden yana tutum almadan ne demokrat, ne solcu ne de sosyalist olmak mümkündür. Dünya kapitalizmine karşı dünya işçi sınıfı, kapitalist devletlerin şiddetine karşı bu şiddete maruz kalanlar ya da karşı çıkanlar, ezilen halklar, soykırıma maruz kalanlar, şiddete maruz kalan kadınlar, hakları gaspedilen Kürtler, Ermeniler, LGBTİ’ler, başörtülü kadınlar, kent yoksulları, Aleviler, Yahudiler, Rumlar.

500 sayı boyunca, ezilenlerin sesi, kürsüsü, mücadelesinin yankısı olan Sosyalist İşçi başka bir basit kurala daha sahip: Sosyalist İşçi milliyetçiliğe en küçük bir prim vermeyen çok az yayın organından birisidir. Gazetenin sayfalarında Marx ve Engels’in şu türden cümlelerine defalarca tanık olundu: "Bütün ülkelerin proleterlerinin çıkarları aynı ve düşmanları ortaktır... Bir bütün olarak proleterlerin gelişmesi ve bütün eylemleri özünde insancıl ve anti milliyetçidir". (Londra'da Uluslar Şenliği makalesinden, 1845) Milliyetçilik, egemen sınıfın fikirlerinin en güçlüsü, en tehlikesidir. Bunun nedeni, milliyetçi her fikrin, bu fikirlerin etkisi altındaki bir işçiyi kendi egemen sınıfına, kendi devletine bağlaması. Diğer bir deyişle, kölenin-köleliğini sonsuza kadar gönüllü bir biçimde sürdürmek için efendisine bağlanması anlamına gelmesidir.

Sosyalist İşçi sayfaları, sol görünümlü milliyetçiliğe, yurtseverlik adı altında savunulan egemen sınıf fikirlerine karşı da daima tartıştı. “Milliyetçilik, burjuvazinin temel fikridir. Burjuvaziyle doğmuş, ulusal pazarların ulusal sınırlarla garanti altına alınması için tek tek her ülkede diğer etnik grupları imha ya da zorla ikna ederek egemenliğini pekiştiren bir etnik grubun kendisini meşrulaştırma ideolojisidir. Burjuva sınıfının herhangi bir fikri değil, burjuva sınıfından kopartılamayacak, kapitalist sistemin yeniden üretiminin zorunlu bir koşuludur milliyetçilik. Bu yüzden burjuvazinin elinden alınacak bir oyuncak değildir. Bu yüzden adını değiştirince tadını değiştirmek mümkün değildir milliyetçiliğin ya da yurtseverliğin.” (Sol milliyetçilik: Bir akıl hastalığı, Sosyalist İşçi 2 Şubat 2010)

Bu yüzden, gazetemizde, milliyetçi hiçbir fikir yanıtsız kalmaz, milliyetçiliğin bütün tezahürleri teşhir edilir.

Sosyalist İşçi, insanı doğanın merkezi gören tüm sol anlayışlardan farklı bir yayın çizgisi izledi. İnsan doğal tarihin bir ürünü ve ekosistemin bir parçasıdır. Bu nedenle, kentsel dönüşüme karşı mücadelenin, iklim krizine yanıt verme direnişinin, Dünya ve Türkiye’de egemen sınıfların gezegeni tahrip eden enerji politikalarına karşı eylemlerin megafonu olarak işlev görür Sosyalist İşçi.

Sosyalist İşçi aynı zamanda “demokrasi sosyalizmin kalbidir” diyenlerin gazetesidir. Demokrasinin her bir zerresi, tüm işçi sınıfı için, tüm ezilenler için ekmek ve su kadar önemlidir, savunulmalıdır. Siyasal demokrasinin sınırlarının genişlemesi, işçi sınıfının ve tüm muhalefetin örgütlenme düzeyinin gelişmesi demektir. Sosyalist İşçi, demokrasiyi, ezilenlerin egemen sınıflardan tırnaklarıyla koparttığı haklar toplamı olarak görenlerin gazetesidir ve tam da bu nedenle, reformlar için mücadelenin bayrağı olmaya çalışır.

Fakat reformlar tek başına yeterli değildir. Her reform, o reform için mücadele demektir ve bu mücadele reform bir kez kazanılınca son bulmamalıdır. Reformu elde etmek kadar reformu elde tutmak da önemlidir. Olağan dönemde “evrensel bir değer” olarak görülebilen her hak, devletler tarafından olağanüstü dönemlerde askıya alınabilir. Reform mücadelesinin bir başka önemli yanı ise haklarını kazanmak için kolektif bir mücadele veren işçilerin tam da bu mücadelenin içinde yaşadığı değişimdir. Tek başına hiçbir gücü olmadığını düşünen insanlar, birlikte mücadele ederken kolektif gücün egemenlerden haklarını çekip kopartmaya muktedir olduğunu gördüğünde, değişimin kendi eyleminin bir parçası olduğu kolektif eylemin sonucunda gerçekleştiğini gördüğünde, reform mücadelesinden devrimci mücadeleye doğru bir sıçrama yaşar. Her reform mücadelesi, aynı zamanda reformların ne kadar yetersiz ve kazanmamız gereken koskoca bir dünya olduğunu da gösterir.

Sosyalist İşçi, 500 sayıdır, enternasyonalizmin sözcülüğünü yapıyor. “Uluslararası dayanışma, işçi hareketi içerisinde gurur duyulacak eski bir gelenektir. Bu aslında sosyalizmin en merkezi fikridir. Marx’ın da 1848’de yazdığı gibi, işçiler egemen sınıfın milliyetçi propagandasını aşarak aslında bir vatanları olmadığını fark ederler. İşçilerin asıl ‘kan bağları’ dünyanın her yerindeki diğer işçilerledir.” (Colin Baker, Enternasyonalizm, Sosyalist İşçi, 21 Eylül 2010)

500. sayıyı arkamızda bırakıyoruz, önümüzde kaç 500 sayının daha bizleri beklediğini bilemiyoruz. Ama şunu biliyoruz: Mücadele sürüyor, sürecek. Karl Marx ölmeden birkaç sene önce kendisiyle röportaj yapan bir gazeteci şunları yazıyor: "Bütün bu söyleşi, yaşın ve çağların izi üzerine, günün konuşmaları ve akşam sahneleri, zihnimde, yanıtını bu bilgeden isteyeceğim varlığın nihai yasasıyla ilgili sorusunu düşürdü aklıma. Dilin derinliklerine dalarak ve vurgunun yükseklerine çıkarak, devrimciyi ve filozofun sözlerini şu vahim sözcüklerle kestim: 'Nedir?'… 'Nedir?' diye sorduğum soruya, derin ve ağırbaşlı bir tonla yanıt verdi: 'Mücadele!' Başta sanki çaresizliğin yankısını duymuşum gibi geldi bana; ama ola ki, bu yaşamın yasasıydı."

Evet! Mücadele! Sosyalist İşçi, 500 sayıdır yapmaya çalıştığı gibi, hem mücadelenin kürsüsü, sesi olmaya çalışacak hem de bu mücadelenin aktivistlerinin örgütlenme silahı olmaya devam edecek.