Onur Devrim Üçbaş
"Bu yıl öğrenci harçlarına yine zam yapıldı." Öğrencilerin her sene duyup, artık kanıksadığı bu cümle bu kez çok daha büyük bir adaletsizliği ifade ediyordu. Çünkü 12 Eylül ürünü YÖK'ün 1980'lerde başlattığı harçlar artık inanılmaz boyutlara ulaşmıştı.
Birinci öğretimlere yapılan %8'lik zammın dışında ikinci öğretim programlarına %100 ile %500 arasında zam yapılmak isteniyordu. Hukuk, iktisat ve işletme fakültelerine %100, edebiyat fakültesine %160, veterinerlik fakültesine %170, engelliler entegre yüksekokuluna ise tam %380 zam yapılması planlanıyordu. Küresel ekonomik krizin etkisiyle yoksullaşan, asgari ücretin 570 lira olduğu Türkiye'de bu zamların verdiği mesaj gayet açık; 'Parası olmayan okumasın.'

Kriz ve öğrenciler
Bu zamların zamanı da bir tesadüf değil elbette. Kapitalizmin 1929'dan beri en büyük krizini yaşandığı şu günlerde tüm dünyada hükümetler kamu hizmetlerini kısmaya, vergileri arttırmaya çalışıyor. Ayrıca başta işçiler olmak üzere toplumun her kesimine düşük zamları dayatıyor. Kamu işçilerine %4 emeklilere ise %1 zam yapılması bunun bir parçası. Hükümetler bunu yaparak kapitalizmin doğasından kaynaklanan, aç gözlü küresel şirketlerin tetiklediği krizin bedelini halka ödetmeye çalışıyor. Oysa bu krize işçiler ve öğrenciler değil patronların kar hırsı sebep oldu. Bu yüzden bedelini de onlar ödemeli, zaten zor koşullarda eğitim almaya çalışan öğrenciler değil.

Küresel Saldırı,
Küresel Direniş

Dünyanın her yerinde öğrencilerin ve işçilerin elindekilere göz diken devletler birlikte hareket ediyor. Uzun mücadeleler sayesinde kazanılan parasız eğitim hakkını elimizden almak için 'eğitimde reform' adı altında eğitimi piyasalaştırmaya çalışıyorlar. Bu amaçla 1988 yılında Bologna Üniversitesinde bir araya gelen Avrupa üniversitelerinden rektörler Bologna Sürecini başlattılar. Görünüşte yükseköğrenimi daha iyi bir düzeye çıkartıp ABD ve Japonya'nın seviyesine çıkarmayı amaçlayan bu süreç aslında eğitimi paralılaştırmayı hedefliyor. Amaç rekabetçiliği arttırarak yükseköğretime ayrılan bütçeyi kısmak. Üniversite özerkliği mali özerkliğe indirilmeye ve bunun sağlanması için de daha çok 'öğrenci katkısı' sağlanmaya çalışılıyor. 'Eğitim maliyetlerinin düşürülmesi' bir amaç olarak YÖK belgelerinde yer alıyor. Büyük resme baktığımızda ise önümüzdeki aylarda Türkiye'ye gelecek olan Dünya Bankasını görüyoruz. 'Yüksek öğrenim kamusal değil özel bir maldır' diyen Dünya Bankası 1990-2005 yıllarında Latin Amerika'da yükseköğrenimi özelleştirmek için 4.6 milyar fon ayırdı ve Bologna sürecinin arkasında da o var. Bu küresel saldırıya elbette öğrenciler sessiz kalmadılar. Barcelona'da yapılan yürüyüşe on binlerce öğrenci katılırken öğrenciler 4 ay boyunca Barcelona Üniversitesi rektörlük binasını işgal ettiler.

Mücadele ve kazanım

Yapılması planlanan zamlar Bologna sürecinin bir parçası ve eğitim hakkına açık bir saldırıydı. Bu zamlarla devlet okullarının ikinci öğretim programlarını özel okullar kadar pahalı hale getirmek ve böylece öğrencileri daha kaliteli eğitim alabilecekleri özel okullara yönlendirmek isteniyordu. Böylece devlet eğitim gibi 'pahalı' bir işten çekilecek ve bu alanı piyasanın insafına bırakacaktı. Ancak elbette her şey bu kadar kolay olmadı. Kamuoyunun zam miktarını öğrenmesinin ardından önce büyük bir tepki oluştu. Önce internette örgütlenen öğrenciler daha sonra çeşitli eylemlerle seslerini yükseltmeye başladılar. Çeşitli illerde farklı örgütlerce yapılan eylemlerden tek bir ses yükseliyordu; 'Zamlara Hayır!' Eylemlerde söz alan öğrenciler harçlara zam yapılması durumunda okulu bırakacaklarını dile getiriyordu. Toplumda örgütlü bir tepkinin filizlenmesi, devleti önce cevap vermek zorunda bıraktı. YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan zam oranlarını belirlemediklerini üniversitelerden gelen taleplere onay verdiklerini söylüyordu. Bunun üzerine üniversite rektörleriyle görüşen öğrenciler gerçeği açığa çıkardı; zamları rektörler değil YÖK istiyordu. Köşeye sıkışan YÖK bu kez topu Milli Eğitim Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ise Maliye Bakanlığını ve Bakanlar Kurulu'na atıyordu. Öğrencilerin eylemleri devam ettikçe ve kitleselleştikçe korkan devlet polisi öğrencilere saldırttı ancak bu meşru ve haklı taleplerle yürüyen öğrencileri yıldırmadı. Sonunda Maliye Bakanlığı ikinci öğretimdeki zam oranlarının da %8'e düşürüldüğünü açıklamak zorunda kaldı.

Pazarlık yok direniş var!
Egemen basın bu geri adımı Başbakan'ın müdahalesi ve lütfu olarak göstermeye çalışıyor. Bu bir yalan. İkinci öğretimdeki zam oranlarının düşürülmesini sağlayan öğrencilerin mücadelesi oldu. Ancak mücadele burada bitmiyor. Şimdi karşılaştığımız, mücadeledeki aşamalardan sadece biri. Grevlerde işverenin taleplerden bazılarını kabul edip grevi kırmaya çalışması gibi, devlet de en çok tepki çeken ikinci öğretim zamlarını törpüleyerek öğrenci mücadelesini bitirebileceğini düşünüyor. Bu oyuna kanmamamız gerek. Eğer parasız eğitim temelinde harç zamlarına ve harçların kendisine karşı tutarlı bir mücadele vermezsek her geçen sene daha büyük oranlarda zamlarla karşı karşıya kalacağız.

Harçlara karşı birleşik mücadele

Devletin sadece ikinci öğretimdeki zamları indirmesinin bir nedeni de, bu yolla ikinci öğretim öğrencilerinin mücadele dışına atmak isteği. Hareketi bölerek yok etmek istiyorlar. Bizlerin buna cevabı birleşmek olmalı. Bu birleşik mücadele örgütlerin, yapıların bir araya gelmesi değildir. Mücadele bize gösterdi ki başka bir yapıda bir araya gelseler bile yapıların birliği mücadeleyi sadece bir noktaya kadar taşıyabiliyor. Bunun ötesine geçmek için iki şey gerekiyor. Birincisi; tüm öğrencilerin ortak mücadele etmesi. Türk ve Kürt öğrencilerin, başörtülü ve başörtüsüz öğrencilerin, erkek ve kadın öğrencilerin, birinci ve ikinci öğretim öğrencilerinin yan yana yürümediği hiçbir mücadele başarılı olamaz. Ortak talep olan 'Parasız Eğitim' de birleşen tüm öğrencileri kapsayacak bir hat gerekli. İkinci önemli nokta ise bu hattı yaratacak politik netlik.

Antikapitalist bir mücadele

Harç karşıtı parasız eğitim mücadelesini ve genel olarak öğrenci hareketi doğru bir politik hat tutturmak zorunda. Hareketinin başarılı olabilmesi için sadece eğitim alanına sıkışmaması, her konuda söyleyecek sözü olmalı. Antikapitalist Öğrenciler olarak biz YÖK'ü getiren darbelere, başörtülü arkadaşlarımıza üniversite kapılarını kapayan resmi ideolojiye, savaşlara ve işgallere, milliyetçiliğe, ırkçılığa, homofobiye, türcülüğe karşı sokaklardayız. Mücadelemiz sadece parasız eğitim mücadelesi değil sistem karşıtı bir mücadele ve egemenler de bunu çok iyi biliyor. ÖSYM başkanı, harçların daha da arttırılması gerektiğini savunurken şunları söylüyor; "Öğrencilere küçük bir katkı payı gönüllü olarak veriniz. Sizin ihtiyaçlarınız karşılansın dedik. Çok büyük tepki gördük. Buna itiraz ediyorlar. Bir kısmı ideolojik olarak itiraz ediyor" Evet, itiraz ediyoruz. Evet, isyan ediyoruz. Çünkü başka bir üniversite de başka bir dünya da mümkün!