Şenol Karakaş
İşçi sınıfının devrimci gücünün azaldığını ya da yok olduğunu iddia etmek için üretilen en güçlü iddia, aslında bir iddia bile sayılamayacak olan, işçi sınıfı artık eskisi gibi değil tezi!
Artık eskisi gibi değil! Peki nasıl?
Yanıt: yok!
Eğer, işçi sınıfı devrimci güce, kapitalist üretimin kendi örgütlenmesinin doğal bir sonucu olarak sahipse, bu gücün toplumsal niteliğinin değiştiğini kanıtlamanın ilk yolu, kapitalist üretimin örgütlenmesinin değiştiğini kanıtlamaktır. Eğer tartışmada bir seviye olacaksa, bunun ilk adımı, işçi sınıfının nasıl ve neden öldüğünü, gücünü yitirdiğini, örneğin Karl Marks'ın kapitalizm analizini çürüten ya da aşan bir başka analizle kanıtlamaktır. Sistemin, eğer hala, sermaye birikimi ve kar güdüsüyle hareket ettiği düşünülüyor ama buna rağmen işçi sınıfının zayıfladığı, yok olduğu ya da biçim veya nitelik değiştirdiği iddia ediliyorsa, meta üretiminin ve genişlemiş meta üretiminin, paranın sermayeye nasıl dönüştüğünün ve tüm bu mekanizmanın içinde karın nasıl ve nereden elde edildiğini kanıtlanması gerekir.
Üretim yapmak için bir miktar parayla bir miktar mal almak ve üretimin sonunda bu malları başlangıçta harcanan paradan daha fazla bir para kazanarak satmak gerekiyor.
Ne kadar tartışırsak tartışalım şu soru yanıtlanmak zorunda: sermayenin üretiminde ve dolaşımında, eğer karın kaynağı, işçi sınıfının emeğinin karşılığı ödenmemiş kısmı değilse, kar nereden kaynaklanmaktadır?
Bu soruya kaçamak cevap veren ya da duymazdan gelenlerin, işçi sınıfının niceliğine sarılmaları ise daha da anlaşılmaz. İşçi sınıfının sayısında bir azalma değil, tersine bir artış söz konusu.
Doğan Tarkan'ın bir yazısında vurguladığı gibi, dünyada 270 milyon sanayi işçisi var. Bunların yüzde 40'ı gelişmiş OECD ülkelerinde, yüzde 15'i Çin'de, yüzde 15'i Latin Amerika'da, yüzde 15'i eskiden SSCB'yi oluşturan ülkelerde, yüzde 10'u Asya'da ve yüzde 5'i Afrika'da.
Bu, sadece sanayide çalışan ücretli emekçilerin sayısı.
1990'lı yıllarda yapılan bir araştırmaya göre, dünyada üçte biri sanayi sektöründe çalışan 700 milyon ücretli işçi ailesi var. Aileleriyle birlikte 2 milyardan daha fazla sayıda insan, işçi olarak yaşamak zorunda.
Dünya nüfusunun üçte biri ücretli emekçi.
Bu sayıya tarım işçilerini, topraksız köylüleri ve işsizleri eklediğimizde, dünya nüfusunun yarısının yaşamak için ellerinde emek güçlerinden başka satacak hiçbir malı olmayan insanlardan, yani işçilerden oluştuğu açığa çıkar.
Kısacası, işçiler vardır!
Yaklaşık üç milyar insan her sabah, eğer işi varsa, işe gitmek, üretim sürecinin doğal bir kanunu gibi görünen soyguna maruz kalmak, iş kazalarında ölmek, karı ve zenginliği kendi yoksulluğu pahasına üretmek zorundadır.
Yüz milyonlarca insanın her gün yaşadığı ve bu sistem değişmezse ölene kadar yaşayacağı bu sıkıntı ve yabancılaşma dolu sistem, sayıca dünya nüfusunun yarısını oluşturan işçilerin eylemiyle değişecek. Bu değişim için ilk iş, en azından birkaç milyar insanın işçi olduğunu görmesini bilmeyenlere bu insanların işçi olduğunu anlatmaktır!