Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türkiye Kamu-Sen'in (Kamu-Sen) birlikte örgütlediği bir günlük uyarı grevine yüz binlerce kamu çalışanı katıldı. Yoksulluğa karşı ve "Toplu sözleşme ve grev hakkı" için yapılan uyarı grevi, başbakan ve hükümet tarafından sert bir tepkiyle karşılaştı. Tayyip Erdoğan'ın sert tepkisi, grevin etkisini göstermesi açısından önemli.

KESK Genel Başkanı Sami Evren'in açıklamasına göre greve katılım yüzde 90 oranında gerçekleşti. Bu gerçekten de çok önemli bir oran. Bazı büyük vergi dairelerinde, okullarda, hastanalerde ve tren yollarında greve katılım yüzde 100 oldu. AKP hükümeti yedi yıllık iktidarı boyunca ilk kez işçi sınıfının aşağıdan basıncıyla yüz yüze geldi. Yüzyüze gelir gelmez de eteğindeki taşı döktü, hatta "Yasa dışı işler yapanlara tazminatlarını verip gerekeni yaparız" açıklamasıyla  kamu çalışanlarını güldürdü.

Kuşkusuz başbakan kamu çalışanlarını güldürmek için değil, uyarı grevinin devamının gelmesini engellemek, kamu çalışanlarını ürkütmek için bu açıklamaları yapıyor. Bu da grevin etkisini gösteriyor.

Grevler ve yürüyüşler

Bir çok işyerinde kapılara "Bu işyerinde grev var" pankartı asıldı. İşyeri kapılarının önünde grevci işçiler zincir oluşturdu, halaylarla, sloganlarla işyerindeki işçiler kapılara, greve katılmaya davet edildi. Binlerce okulun ve hastanenin önünde konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi, basın açıklamaları yapıldı.
Grevin hayata geçtiği yerlerde bazı gerilimler de yaşandı. Örneğin, Ankara'dan Haydarpaşa'ya giden yataklı Ankara Ekspresi Eskişehir'e geldiğinde makinistler uyarı grevi nedeniyle sefere devam etmeyince halk tepki gösterdi.

Grevlerin işyerlerinde yüksek katılımla geçmesinin ardından kamu çalışanları bir çok şehirde işyerlerinden çıkıp meydanlarda birleşerek yürüyüşler yaptı. İstanbul'da yaklaşık 15 bin kamu emekçisi Eminönü'nden Beyazıt Meydanı'na kadar yürüdü. Yürüyüş boyunca "Grev, grev, grev!" sloganı sık sık atıldı. Yürüyüşün en ön saflarında olan DSİP üyeleri ve Antikapitalist Öğrenciler, "Yaşasın halkların kardeşliği", "Öz-öz-özgürlük, Kürt halkına özgürlük!", "Zafer direnen emekçinin olacak", "Birleşen işçiler yenilmezler!" sloganlarını kamu emekçileriyle birlikte attılar.

Yürüyüşün bir aşamasında Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyeleri ellerinde bayrak ve pankartlarla kortejin karşısına çıktığında yüzlerce kamu çalışanı ile birlikte "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz!" sloganı atıldı.

İzmir'de binlerce kamu çalışanı, Antalya'da 2 bin, Ankara'da 2 bin kamu çalışanı grevin ardından yürüyüşler yaptılar. Çorum'da yürüyüşe izin vermeyen polisle kamu emekçileri arasında çatışma çıktı. Adana'da, Van'da, Denizli'de, Sakarya'da ve daha bir çok şehirde yürüyüşler ve basın açıklamaları gerçekleşti.

Greve yasadışı diyenler

AKP hükümeti, grevi yasadışı ilan etti. Yüzbinlerce kamu çalışanının katıldığı bir eylemi yasa dışı ilan etmek için, grev düşmanı, işçi düşmanı olmak gerekir. Kamu çalışanlarına yüzde 2'lik zammı uygun görenler, olağan bir demokrasinin sıradan bir işleyişi olan grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını kamu çalışanlarına fazla görenler, demokrasi tartışmalarında tam bir iki yüzlülük sergiliyorlar demektir.

Bu iki yüzlülüğe yanıt dev bir kampanya olarak örgütlenmesi gereken, işyerlerinde bağıra çağıra "ben geliyorum" diyerek hazırlanacak yeni bir grev olmalıdır.

İstanbul'daki yürüyüş boyunca atılan sloganda söylendiği gibi, "Hak verilmez alınır, özgürlük sokakta kazanılır!"

 

“Mücadeleye devam!”

Sosyalist İşçi muhabirleri grevdeki kamu çalışanlarıyla kısa söyleşiler yaptı. İşte, “Grev nasıl örgütlendi?” ve “Bundan sonraki hedef ne olmalı?” sorularına kamu çalışanlarının verdiği yanıtlar:

Gülen Gönül Şahin, BES İstanbul 2 No’lu Şube üyesi:

Benim işyerinde sendikal örgütlenme çok zayıf. Sadece üç KESK üyesi var, birisi de benim. Kamu-Sen’in hiçbir örgütlülüğü yok. Bu yüzden bizim işyerimizde, işyerimizin Valilik binası olduğunu da düşününce grevin örgütlenmesi çok parlak geçmedi.

Eşit işe eşit ücret talebiyle greve çıktık. Bu bir uyarı grevi, adı üstünde. Sağlıktaki hak kayıplarımızdan kamu çalışanlarına yapılan komik maaş  zamlarına kadar tüm sorunları işleyen bir uyarı grevi oldu. Bu mücadele devam etmeli. Haklarımızı almanın yolu devamlı eylemler olabilir ancak.

Ebru Gökçe, Eğitim-Sen 2 No’lu Şube üyesi:

Benim işyerimde KESK’in örgütlenmesi Kamu-Sen’e göre daha zayıf. Kamu-Sen üyeleri iş  bırakma için çabalamadılar. Bu grevin örgütlenmesinde sorun yarattı. Yine de öğrencilere ve velilere neden greve çıktığımızı anlattık ve başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Okul kapısına “Bu işyerinde grev var” pankartını astık. Öğretmenlerin hepsi greve destek verdi. Bizim okulda çalışanların ezici çoğunluğu iş bıraktı.

Bundan sonra da eylemler devam etmeli. Bu grev heyecan yarattı, katılan tüm işçiler büyük bir hareketin, hayatı durdurma yeteneği taşıyan bir gücün aktif bir parçası olduğunu hissetti.

Metin Ulaş, Eğitim-Sen 4 No’lu Şube üyesi:

Tabanda tartışarak değil, gelen kararın hayata geçirilmesi şeklinde örgütlenen bir grev oldu. Benim işyerimde katılım düşüktü.

Mücadeleye devam etmek, bu uyarı grevini bir ilk adım olarak görmek ve temmuz ayındaki toplu görüşmelere kadar eylemlerle ciddi olduğumuzu göstermek zorundayız.

Derya Öztürk, Eğitim-Sen 3 No’lu Şube üyesi:

Sarıyer’de bir buçuk aydır çalışıyoruz grev için. Benim işyerimde %70’lik bir katılım oldu. Ekonomik olarak hükümetin dalga geçer gibi yaptığı maaş zamları insanları kızdırdı. Bu grev esas olarak düşük maaşlara karşı da bir tepki olarak örgütlendi. Katılımın bu kadar büyük olmasında bu önemli bir etken.

Bunun bir uyarı grevi olduğunu düşünürsek, mutlaka mücadelenin devamı gelmeli. Medyayı kullanarak, geniş halk kesimlerine derdimizi, grevin neden örgütlendiğini da etkili bir biçimde anlatarak mücadeleye devam etmeliyiz. Biz bu grevin örgütlenmesi sırasında tek tek işyerlerini gezdik, grevi aşağıdan örgütleyen KESK oldu, özellikle Eğitim-Sen oldu. Eğitim-İş ise son bir hafta çalıştı.