Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi amacıyla “Sağlıkta Dönüşüm Programı” kapsamında uygulanan Aile hekimliğinde sular durulmuyor. Güvencesiz, angarya hizmet sunmaya zorlanan hekimler, şimdi de Aile Sağlığı Merkezleri için istenen fahiş kira bedellerini ödemeye zorlanıyorlar.Sağlık Bakanlığı aile hekimlerinin Aile Sağlığı Merkezi (ASM) binaları için ödedikleri kirayı iki katına çıkarken, %6 oranında maaş artışı yaptı. Bazı bölgelerde 25 metrekarelik bir oda için 3 bin lira kira talebinde bulundu.

Sağlıkta özelleştirme hedefine yönelik birinci basamak sağlık hizmetleri sunan Sağlık Ocakları 2004 yılında tasfiye edilerek Aile Sağlığı Merkezlerine çevrilmişti. Bu kapsamda 2004 yılında 5258 Sayılı Aile Hekimliği Kanunu çıkartıldı. Kanun kapsamında ‘Aile hekimliği ödeme ve sözleşme yönetmeliği’ çıkartıldı. Yönetmeliğe göre aile sağlık merkezlerinde çalışan doktorlara ‘cari ödeme’ adı altında bir bütçe verildi. Doktorlar aile sağlık merkezinin kurulması için kiralanan binanın kira, elektrik ve su giderleri gibi her türlü giderlerini cari ödeme bütçesinden ödemeye başladılar. Sağlık ocaklarının bulunduğu binalar ise Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile İl Özel idarelerine devredildi. Aile hekimleri kiraladıkları binanın kira bedeli için İl Özel İdareleri ve Milli Emlak İl Müdürlükleri ile üç yıllık sözleşme imzaladı. 2015 yılında bu binalar tekrar Sağlık Bakanlığı’na devredildi.

Sağlık çalışanlarının özlük hakları gasp edildi

Sağlık hizmetlerinde koruyucu hizmetleri önceleyen (Sağlık Ocakları) yok edilerek, özel muayenehanecilik sistemi uygulanırken, bu birimlerde çalışan, hemşire, ebe ve doktorlar bir dizi hak gaspına uğratıldı. Sağlık çalışanları 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na tabiyken, SGK kapsamında sözleşmeli personel haline getirildi. Daha önce tüm çalışanların sigorta primleri devlet tarafından ödenirken, sadece hemşire ve doktorların sigortaları devlet tarafından yatırılmaya başlandı. Bunun dışındaki çalışanların primleri aile hekimleri yatırıyor. Döner sermaye uygulaması sona erdi. Güvencesiz çalışma koşullarına tabi tutulan hekimler “nöbet sistemi” uygulaması kapsamında hafta sonları çalışmak gibi angarya hizmetlere keyfi yönetmelik değişiklikleriyle zorlanıyorlar. Nöbetlerde kendi hastası dışındaki hastalara da bakmak zorunda bırakılarak, koruyucu hekimlik vizyonu terk ediliyor. Hekim çok sayıda hastaya niteliksiz sağlık hizmeti vermek zorunda bırakılıyor. Sağlık hizmetleri kışkırtılarak talep yaratılıyor.

Parasız, önleyici, kaliteli sağlık sistemi için birleşelim

Sermayenin emrindeki AKP hükümeti bir yandan güvencesiz, sendikasız, esnek çalışma modelleriyle iş gücü maliyetlerini minimum düzeye çekerken, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerini özelleştirerek sermayeye yeni ve karlı alanlar açmakta.

Her şeyden önce, sermayenin işleyişini ve işçi sınıfına yapılan bu saldırıları iyi anlamalıyız. Dolayısıyla sermayeyi ilerici, gerici, yerli, milli gibi ayıran, emekçilerin ortak sınıf çıkarları ekseninde birlikte mücadele etmesini engelleyen her türlü fikre karşı mücadele edilmeliyiz. Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma ve beslenme en temel insan ihtiyaçlarıdır ve bunların tümü kamu hizmeti olarak parasız verilmelidir. Sermayenin topyekûn saldırısı olan özelleştirmelere karşı hizmet alan veren ayrımını gözetmeksizin tüm çalışanların ortak mücadelesini yükseltelim. Birleşirsek kazanabiliriz.

Özelleştirme neden insan sağlığı için bir tehdit?

Sağlıkta özelleştirme 1990’lı yıllardan itibaren yeni liberal saldırıların bir parçası olarak hemen tüm dünyada uygulanmaya başlandı. “Sağlıkta reform” adı altında dünyanın pek çok ülkesinde sağlık hizmetlerinin sunumu ile finansmanı birbirinden ayrıldı. Toplanan primlerle oluşturulan kamu sigorta kurumuna (SGK), hizmet sunumu ise özelleştirilmiş kamu sağlık kurumları ile özel sağlık kurumlarına bırakıldı. Birinci basamak hizmetlerinde ise kamunun geçmişte her ülkenin özgün koşullarında gerçekleştirilen ve bütünlüklü sağlık hizmeti sunumu sağlayan ve temel olarak koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen yapılar(Sağlık ocakları) tasfiye edilerek yerine özel muayenehanecilik işletmelerinden ibaret aile hekimliği büroları konuldu.

Sağlığın paralı hale getirilerek, cepten ödeme sistemine geçilen birinci basamak sağlık hizmetleri yöntemiyle halk sağlığı büyük ölçüde zarar gördü. Çin’de tüberküloz olgularının sayısında milyonlarca artış yaşandı, Gana’da çocuk ölümleri iki katına çıktı. Filipinler’de çocuklar arasında beslenme yetersizlikleri ve enfeksiyon hastalıkları çok ciddi düzeyde arttı. Gelişmiş ekonomilerde ise hizmet kullanma oranları zaten düşük olan göçmenler ve yoksulların bu hizmetlere ulaşması imkânsız hale geldi.

Türkiye’de koruyucu hizmetler sunan sağlık ocakları AKP hükümeti tarafından tasfiye edildi. Bebek takipleri, kanser vakalarının taranması, bulaşıcı hastalıkların izlenmesi ve toplum sağlığını etkileyen çevre sağlığı programlarının uygulanması gibi koruyucu hizmetler ikinci plana itildi. Yerine “Verimlilik, etkinlik” gibi kavramlar kullanılarak Aile hekimliği merkezleri idame edildi.

Çağla Oflas