Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tıp Bayramı vesilesiyle yaptığı konuşmada Ankara’da gerçekleşen canlı bomba eylemi hakkında konuştu.

Bu sefer doğrudan ceza hukukuna giriş yaptı ve “terör” ve “terörist” tanımının değiştirilmesi gerektiğini şöyle dile getirdi: “Terör tanımını, terörist tanımını en kısa sürede yeniden yapılarak Ceza Kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum. Terör örgütlerine destek verdikleri için güvenlik güçlerimizce yakalanan kişilerin adliyenin bir kapısından girip, diğerinden çıkıp gitmesi artık tahammül edebileceğimiz bir durum değildir. Bu mesele düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü veya örgütlenme özgürlüğü meselesi değildir.”

Cumhurbaşkanı, bağımsız yargıya hiç mi güvenmiyor? Güvenlik güçlerince terör örgütlerine destek olduğu için göz altına alınan kimler adliyelerin bir kapısından girip diğer kapısından çıkıp gidebilmişler? Erdoğan teröre destek vermekle ve uyduruk delillerle suçlananların hemen hepsinin tutuklandığını bilmiyor olabilir mi? Bu uygulama özellikle Kürtlere yönelik bir kitlesel tutuklama dalgasına neden olmuyor mu? Birinci KCK tutuklamaları dalgasında binlerce insan gözaltına alınıp tutuklandı. Daha geçen hafta HDP’nin İzmir il örgütü yöneticileri tutuklandı.

Birkaç IŞİD mensubu, gerçekten de adliyelerin bir kapısından girip diğer kapısından çıkmışlar. Ama bunun sorumluları, Erdoğan’ın teröre destek verdiğini iddia ettiği insanlar değil. Bunun sebebi devlet örgütlenmesinin aklına sızmış olan, Kürtlere düşman, IŞİD’çilere hayırhah yaklaşan bakış açısı.

Ayrıca Erdoğan şunu düşünmeli: Teröre destek olduğu düşünülerek gözaltına alınanlar arasından serbest bırakılanlar, zaten boşu boşuna, iş olsun diye, yıldırmak için gözaltına alınan masum insanlar. Tutuklananların ezici çoğunluğunun da masum olduğunu biliyoruz.

Erdoğan aynı konuşmada, daha önce George W. Bush’un dünya halklarına sorduğu bilmeceyi gündeme aldı. Şöyle meydan okudu: “Bu işin ortası yoktur. Ya bizimle ya da teröristlerin yanında olacaklar. Bugüne kadar kazanan terörist yok.”

Doğru. Teröristin kazananı olmamıştır ama bu ikilemi halkların gündemine sokanlar da kazanamamıştır. Bakın Bush’a! Önce Irak’ı, ardından Ortadoğu’yu bataklığa çeviren politikaları uygulayan yarı meczup birisi olarak nefretle hatırlanıyor.

Tüm dünyada savaşa karşı olan milyonlarca insan Bush’un bilmecesini yanıtlamıştı vakti zamanında. 11 Eylül saldırılarından yola çıkarak Ortadoğu halklarına saldırma, Afganistan ve Irak’a intikam savaşları başlatma, “benim adıma savaşma” demişti.

Bu nedenle cumhurbaşkanının bilmecesi Bush’un mimarı olduğu bir bilmece olarak bir kenara atılmalı.

Biz ne senden yanayız, ne sivil insanların ortasında bir araba dolusu bombayı patlatanlardan.

Biz demokrasiden yanayız.

Kendisini ceza hukukçusu sanan cumhurbaşkanından değil, hukuk ve demokrasiden yanayız.

Biz özgürlüklerden yanayız.

Biz ezilenden yanayız. Sur’da, Cizre’de, Cerattepe’de, Soma’da, Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da.

Ankara’da otobüs duraklarında bombalaştırılmış araçların ve insanların patlamasıyla öldürülen genç, yaşlı, kadın ve çocuklardan yanayız, Suruç’ta, Diyarbakır’da, 10 Ekim’den bugüne Ankara’da, İstanbul Sultanahmet’te.

Biz ağaçlardan, ormanlardan, derelerden, çocuklardan, yaşlılardan, kadınlardan, işçilerden, demokrasiden, kardeşlikten yanayız.

Biz barıştan yanayız. Savaşın sona ermesinden yanayız.

Bu nedenle Bush’un küresel düzeyde deneyip başarısız olduğu yöntemi boşu boşuna denemeyin. Başarısızlık Bush’tan değil, milyonlarca insanın gerçeği kavramasından kaynaklandı. Milyonlarca insan bugün de gerçeği kavrıyor. İkilem sizinle terörist arasında değil, ikilem barışı savunanlarla savaşı savunanlar arasında. Bugün öyle hissedilmese de bizim kalabalık hem de çok ama çok daha büyük bir kalabalık olduğumuz çok açık.