Alper Ard
Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez, Venezuella parlementosunda geçtiğimiz gün yaptığı senelik konuşmasında kendisini Hristiyan bir Marksist olarak gördüğünü söylemiş. Chavez'in dindarlığı sol çevrelerde zaten biliniyor. Bu yüzden bu yeni bir haber değil. Aksine yeni haber Chavez'in dindar dünya görüşünü korurken sosyalist söylemini gittikçe daha radikal bir hatta ifade ediyor olması. "Marksist olduğumu ilk defa ifade ediyorum," diyor Chavez ve açıklama ihtiyacıyla ekliyor "daha doğrusu kendimi ilk defa Marksist olarak ifade ediyorum." Chavez gerçekten de daha önce olduğundan daha keskin ve kendinden daha emin konuşuyor. Marks'ın Kapital'ine ve Lenin'in Devlet ve Devrim'ine atıf yapıyor, şu an başında bulunduğu burjuva devletin yok olması gerektiğini söylüyor. Bunlar harika sözler, DSİP ve diğer sol partiler için.

Ama ortada bir tuhaflık var.

Acaba aynı ifadeleri bizim buradan bir sosyalist lider dile getirse ve "Müslüman Marksistim" dese ne olurdu? Venezuela güzellemelerini yere göğe sığdıramayan Türkiye solundan, TKP'den, EMEP'ten ve ÖDP'den aynı hoşgörüyü görür müydü?

Bu partilerin hiçbirinin yayınlarında Chavez'in Bolivarcı Hristiyanlığının, Venezuela'yı Vatikan'ın boyunduruğuna sokmayı hedefleyen şeriat benzeri bir takiye hareketi olduğuna dair bir haber ya da yorum okumadım, belli ki okumayacağız da.

Peki o zaman Hugo Chavez dindarlığını açıkça ifade ederken bunu sorun etmeyen Türkiye solu, üniversite kapılarında bekleyen dindar Müslüman kadınları neden "örümcek kafalı" ve "gerici" olarak görmeyi seçiyor? Bu iğrenç bir çifte standart değil de nedir? Yoksa Müslümanların sosyal hareketlerin birer parçası, ilerici özneleri olamayacakları mı ima ediliyor? Bırakalım cevabı kendileri versin. Dindar kadınların türbanlarını çıkarıp, ellerine Lenin'in Ne Yapmalı'sını alarak kapılarına gelecekleri günü bekliyorlarsa... daha çok beklerler.