Nuran Yüce
Yıllardır neredeyse çığlık atıyoruz: Gezegen tüm canlı yaşamıyla birlikte büyük bir iklim felaketiyle yüz yüze. Bu çığlıklar hükümetlerin, karar alıcıların umurunda değil. Binlerce bilim insanının raporları umurlarında değil. Ani iklim değişimi aşamasına gelinip gelinmediği, geri dönüşü olmayan noktaya ulaşma ihtimali umurlarında değil.

Umurlarında değil, çünkü ufukları, IMF'nin ekonomi-politikalarının serbest piyasayı, mali piyasaları güçlendirmeyi hedefleyen bakış açısıyla birebir örtüşüyor. İklim felaketinin en önemli sorumlusu ise bu bakış açısına sahip olan devlet politikaları. IMF'nin sermayenin serbest dolaşımı yönündeki bakış açısı ve dayatması ve Dünya Bankası'nın bu politikaların ikiz kardeşi olan "yardım" anlayışı, iklim felaketinin de tetikleyicisi.

Kömür yakın

DB 2010 Dünya Gelişmişlik Raporu'nu "İklim Değişikliği ve Kalkınma" konusunda hazırladı. Rapora göre DB bir yandan yenilenebilir enerjinin önemine vurgu yapıyor, ama aynı zamanda pratik olarak küresel iklim değişikliğinin en önemli nedenlerinden birisi olan kömürlü termik santralleri de teşvik ediyor. Rapor şunu da söylüyor, Eğer karbondioksit salımını düşürmek için acil önlemler alınmazsa bu yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklıkta 5 derecelik bir artış olacak:

"İklim bu hız ve büyüklükte değişirse mevcut türlerin yarıdan fazlası yok olabilir. Deniz seviyeleri bu yüzyıl içinde bir metre yükselerek 60 milyon insanı tehdit altında bırakabilir. Tarımsal üretim tüm dünyada azalabilir, bu da her yıl üç milyon insanın daha yetersiz beslenmeden ölmesi anlamına gelir." Bu çarpıcı verileri aktaran kurumun akıl, mantık ve vicdan gereği, tüm kaynaklarını bu süreci durdurmak üzere kullanması değil mi? Tam tersi. Dünya Bankası önümüzdeki 40-50 yıl boyunca her sene milyonlarca tonluk karbondioksit salımı yapacak olan devasa kömür santrallerine para veriyor.

Hindistan

Geçtiğimiz sene Dünya Bankası, ortağı olan Asya Kalkınma Bankasıyla birlikte, batı Hindistan'ın Gujarat eyaletindeki bir kömür santralinin finansmanı için 850 milyon dolarlık kredi sağladı. Yenilenebilir enerji yatırımlarına ise 700 milyon dolar kaynak ayrılmasını öneriyor. ABD'de lobi faaliyeti yürüten Çevre Koruma Fonu isimli grup, kurulacak bu santralin Hindistan'da kurulması planlanan 9 santralden ilki olduğu ve önümüzdeki 50 yıl boyunca yılda 26.7 milyon tonluk karbondioksit salımını yaparak dünyanın en büyük sera gazı üreticilerinden biri haline geleceğini belirtiyor.

Banka ayrıca Güney Afrika'nın 6 kömür santrali kurulmasını da içeren enerji genişletme planına 5 milyar dolarlık bir katkı yapıyor. Bu ikiyüzlülük, bu sahtekarlıktan başka bir şey değil.

IMF ve Dünya Bankası'nın yönetim anlayışında bir reformla bu iki kurumun yeniden düzenlenmesi de konuşuluyor. Bu iki kurumun reforme edilmesi değil, kendilerini lağvetmesi gerekiyor. Tüm sempatik görünümüne rağmen, DB'nin kalkınma anlayışına yakından bakınca, bu kurumun da en az IMF kadar tehlikeli olduğu görülüyor.

Sınıf farkı

İklim değişikliğinin etkileri farklı toplumsal sınıflardan insanı farklı bir şekilde etkiliyor. Sera gazı emisyonlarını tırmandıran şirketlerin sahipleri ve kar ortaklarının ısınmayla ilgili bir problemleri yok ve ısınmaktan, kürenin ısınmasından şikayetçi de değiller. Onların parıltılı yaşamları, iklim değişimine neden olan sanayinin sürekli kâr yaratmasına bağlı.

Milyonlarca yoksul insan içinse durum tümüyle farklı.

Sorunumuz politiktir. Şirketlere ve sözcülerine karşı, artık tüm insanlığın ve tüm gezegenin sözcülüğünü emekçi sınıflar yapmak zorunda. Daha radikal taleplerle, daha radikal, daha kitlesel bir mücadele sürdürülmek zorunda. İklim değişimini durdurmanın başka bir yolu yok. 24 Ekim ve 12 Aralık’taki küresel ısınmaya karşı eylemleri gelin hep birlikte örgütleyelim.