Yıldız Önen
MSF 25-30 Eylül’de Diyarbakır’da Sümer Park’ta 10 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti. Kurucuları  arasında olduğumuz MSF’deki tartışmalar Kürt sorununda ne kadar doğru bir yerde olduğumuzu bir kez daha gösterdi. Kürtler barış istiyor ama onurlu bir barış istiyor demiştik. MSF bunun tartışıldığı büyük bir forum oldu. Konuşmacı olduğumuz toplantılarda yaptığımız vurgular Kürt hareketinin “Türkiye solu bizi anlamıyor ve bize sahip çıkmıyor DSİP hariç” demelerine sebep oldu. MSF’yi birlikte örgütlediğimiz aktivistler tüm önerilerimize sahip çıkarken bize duydukları güveni gösteriyorlardı. 

Avrupa Sosyal Forumları  sırasında “Mezopotamya Sosyal Forumu” yapalım diye konuştuğumuzda Avrupalılar “çatışmaların yoğun olduğu bir bölgede, silah sesleri arasında nasıl olacak” diye sormuşlardı. Kaygılı Avrupalılar, MSF’ye katıldıktan sonra Kürt bölgesinde neyin hakim olduğunu anladılar. Dünya Sosyal Forumu Konsey üyesi İtalyan Rafealla Balloni, MSF’nin son günü yaptığımız görüşmede sokaklara, insanlara hakim olan düşünce ve duygular savaş ve çatışma değil, çatışmalar Kürtlerin barışçıl havasını asla değiştirmemiş, kültürlerine, günlük hayatlarına sirayet etmemiş dedi. Aynı zamanda Kürt halkının özellikle son iki seçimden sonra sahip olduğu “direndik, kazandık bundan sonra direnmeye devam edeceğiz” hali çok net ortadaydı. Avrupa’nın her bir köşesinden gelen 200’ün üzerinde küreselleşme karşıtı hareket temsilcilerinin, aktivistlerinin kanısı aynıydı. Savaş, çatışmalar bu bölgede pek çok tahribata (insan ölümüne, maddi zarara) sebep olmuştu, ama Kürt halkının barışçıl ve direngen yönü gelişmiş, kendilerine güvenen, sorunu barışçıl yollarla çözmeye adamış hale gelmişlerdi.

Balloni, MSF açılış konserinin de konuşmacısıydı. Konuşmasında Batı Avrupa geleneğinin öğretici ve dayatıcı tavrının artık değişmesi gerektiğini, Batı’nın Doğu ile ortaklaşa yeni alternatifler örmeye ihtiyaç duyduğunu anlattı. MSF, bu açıdan oldukça verimli geçti. Demokratik konfederalizmden sosyalizme, otonom hareketlerden emek örgütlenmesine, kadın hareketinden öğrenci hareketine her konuda başka bir dünyanın nasıl kurulabileceği tartışıldı.

Tüm MSF boyunca gerek Avrupa’dan, gerek Orta doğu’dan (Kürt federasyonundan İsrail’e, Filistin’den Mısır’a yaklaşık 100 katılımcı), gerekse Türkiye’nin batısından (maalesef 100 kişiyi aşamadık) gelenler tüm toplantılara katılıp, sokakta herkesle muhabbet edip ne olup bittiğini anlamaya çalıştılar. Medyadan duyduklarını, okuduklarını sorguladılar. Ortak soru “açılım hakkında ne düşünüyorsunuz” idi.  44 toplantıda hep bu soru bir şekilde cevaplanmaya çalışıldı. Anarşistlerden sosyalistlere, eşcinsellerden kadın hareketine, gençlikten sendikacılara, otonomculardan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin kendi görüşlerini dinledik. Kürt hareketi taleplerini dile getirirken çözüm önerilerini de açıkladılar. Ortaklaşa mücadelenin altını çizdi.

MSF’nin bu konuda ortaklaştığı  yer sorunun Kürt kimliğinin tanınması ve bunun anayasa çercevesinde güvenceye alınması olduğuydu. Bu talep tüm tartışmaları  toparlayan bir çerçeveydi. 80 seneden beri bölgede isyanların çıkmasının sebebi Kürt halkının tüm diğer halklara tanınan haklardan mahrum bırakılmasıydı. Bunu da Kürtçenin kurslarda okutulması veya tek bir kanalda yayın ile çözmek mümkün değildi. Diğer devletsiz halklar gibi Kürt halkının da tüm hakları anayasa güvencesi ile tanınmalıydı. Kürt sorununda çözümün neresindeyiz toplantısında Emine Ayna bunu “Kürtçe öğrenmek istiyoruz, gidin kursa diyorlar, sanki İtalyanca öğrenmek istiyoruz, ana dilimizde eğitime verilen cevap bu” derken kimlik hakkının altını bir kez daha çiziyordu.

Bask ve Katalan bölgelerinden katılanların konuşmaları Kürt halkının sorunlarının ve mücadelesinin dünyada tek olmadığını iyi bir şekilde ortaya koyuyordu. Hepsi değişik şekillerde mücadele etmişler bunun sonucunda en temel hakları kazanmışlar, süreç Kürtlerinkine çok benziyor. Katalanya’dan Kürtçe eğitime destek için bir proje hazırlanmış, okullarda okutulmak üzere 12 tane kitabın basılması için maddi destek veriyorlar. “Biz dilimizi konuşamamaktan çok çektik, Kürt halkına bir nebze de olsa yardımcı olmak istedik” diyorlar.

MSF’nin kapanış toplantısında Avrupa, Ortadoğu ve Kürt bölgesinin tüm renkleri, tüm sesleri bir aradaydı. Ortadoğu’dan gelenler Diyarbakır’dan, Kürtlerden ne kadar etkilendiklerini anlattılar. MSF’de kurulmaya çalışılan Kürt, Türk ve Arap kardeşliğinin önemini vurguladılar. Avrupa’dan gelenler bu güne kadar sömürgeci bir şekilde yayılmaya çalışan Avrupa medeniyetinin Doğu ile kucaklaşmasının önemini vurguladılar. Dünyayı ancak hep birlikte değiştirebileceğimizi söylediler. Toplantı sonuç bildirgelerinde 2010 yılında Ortadoğu ve Kadın konferansı yapılması, dayanışmanın güçlendirilmesi mesajları çıktı.

Hem MSF’ye hem kapanış toplantısına damgasını vuran Barış Anneleriydi. Emine Anne, Türkiye devleti ne yaparsa yapsın Kürt hareketinin BARIŞ istediğini vurguladı. Tutuklansak da öldürülsek de biz BARIŞ istiyoruz dedi. Bunun için mücadele ettik, onlarca çocuğumuzu feda ettik ama mücadeleye devam edeceğiz, Kürt kimliğimizle tanındığımız bir Barışa kadar devam edeceğiz dedi. Kimse muhatap kim diye sormasın, Öcalan hepimizin adına muhataptır derken çözümün merkezini de gösterdi.

MSF, diğer tüm sosyal forumlar gibi yapılan yerin rengini, sesini yansıtması, dışardan gelenlerin yereli öğrenme ve dayanışma geliştirmesi ve ortak bir mücadele örgütlenmesi noktalarında son derece başarılı bir forum oldu. Sosyal forumlardaki “BİRLİK, ÇEŞİTLİLİK ve DİRENİŞ” sloganının bu kadar canlı yaşandığı bir forumu mümkün kılan Kürt hareketinin dinamiği ve Kürt halkının coşkusuydu.

Sokaklarda umutlu bir bekleyiş  hakim. Son yıllarda Kürt kimliği çok daha sahiplenir olmuş. Herkes anadilinde kamu alanında da konuşmaya başlamış. Her yerde arabada, işyerinde hatta parklarda politika tartışılıyor. Katıldığımız bir düğünde masaya gelip bize selam veren bir arkadaş giderken “çözüm federasyonda, aşağısı bize yetmez” dedi. Herkes kendi fikirlerini açıklamak, dışarıdan gelenleri ikna etmek istiyor.

Sokağa politikanın bu kadar hakim olmasında yerel ve genel seçimlerdeki kazanımların etkisi çok büyük. DTP belediye başkanlarına ve milletvekillerine ilgi çok fazla. Sokağa çıktıklarında halk onların ellerini sıkarken, sohbet ederken hep politika konuşuluyor. Yöneticilerin halkın içinde olmasının en iyi örneklerini veriyorlar. Yürüyüşte, toplantıda, günlük hayatta beraber mücadele edildiğini her yerde hissedebiliyorsunuz. En büyük sorundan en ufak probleme herkes kafa yormaya, çözüm bulmaya çalışıyor.

MSF; mücadele insanları  değiştirir, geliştirir, güzelleştirir cümlesinin ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gösterdi.

Başka bir Dünya, Başka bir Mezopotamya mümkün…