Yeni darbe belgesi ordunun halka karşı komplo içinde olduğunu gösteriyor.

Genelkurmay Başkanı Emriyle

Bilgi Destek Planı'nın en dikkat çeken yanlarından bir tanesi dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın emri ile Korgeneral Nusret Taşdeler'e hazırlatılmış olması idi. Bu ayrıntı, sadece bir grup "rahatsız" subayın değil, Genelkurmay Başkanı'na kadar TSK'nın büyük bir çoğunluğunun darbe girişimlerinden medet umduğunu gösterir nitelikte.

AKP ve DTP hedefte

"Genel durum" değerlendirilmesi islami gelişmeler, DTP ile ilgili hususlar, TSK'ya destek ve yeni dönemde TSK başlıkları altında değerlendirilmiş. İlk iki maddeden açıkça ortaya çıktığı gibi raporun hedefindeki ilk iki parti AKP ve DTP.

Sivil anayasa, din kıskacı

Belgenin ilk başlığı altında milliyetçi politikaların zarar gördüğü ve ılımlı İslam'ın zafer kazandığı anlatılıyor. 22 Temmuz'da kazandığı zafer ile AKP'nin daha pervasız davranabileceği ifade edilen belgenin 7. Madesinde seçimlerden hemen sonraki 'sivil anayasa' ve 'Atatürkçülüğe anayasada yer olup olmadığı' tartışmaları, başörtüsü özgürlüğü ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının yargı denetimine açılması gibi konular Türkiye'nin giderek daha fazla din kıskacına sıkışmasının kanıtları olarak gösteriliyor.

Başörtülüler düşman

Belgede Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi de "ılımlı İslam" ile ilintilendiriliyor:

"Cumhurbaşkanı, türban ve diğer hassas konularda başlangıçta dikkatli davranmış ise de yavaş yavaş türbanın davetler, karşılama, uğurlama törenleri vs. ile resmi mahaller ile günlük yaşama girmeye başladığı görülmektedir."

DTP'nin meclise girmemeliydi

Belgede DTP'nin meclise girmesi Türkiye demokrasisi açısından bir talihsizlik olarak adlandırılıyor:

DTP'nin meclise girmesi ile Kürt Sorunu'nun çözüleceği yolundaki inancın kamuoyunda yaygınlaşması ise olumsuzluklar arasında sayılarak, AB'den DTP'lilere yapılan baskılara dönük  gelen eleştiriler, AB'nin Türkiye üzerindeki baskılarını arttırması olarak niteleniyor.

TSK siyasi parti

TSK'nın gücünün zayıflamasına dönük "yeni politikalar" belirlenmesi de belgenin temel noktalarından bir tanesi. Buna göre TSK, Abdullah Gül ve AKP'ye karşı harekete geçmek için yeterli toplumsal desteğe sahip olmadığı için "devletin işleme mekanizmasına mani olmamalı" ancak hükümet ve cumhurbaşkanından kaynaklı bir kriz olup olmadığını takip etmeli. TSK'nın türbana karşı tavrı ise uzun vadeli ve alt kademelere emsal teşkil edecek nitelikte olmalı. Türban politikası, TSK'nın devletin ilkelerine bağlılığın altını çizmesi için en net durduğu konu olmalı.

Belgenin asıl derdi ise şu cümlede açığa çıkıyor: "TSK'nin hâlihazırda siyasi gelişmeleri etkileme veya yönlendirme imkânının ne olduğu, daha doğrusu, bu imkânın kalıp kalmadığının belirlenmesi de önem taşımaktadır."

Halkla ilişkiler

"TSK'nın 'imaj tazelemesine' büyük kitlelerin ortak meselelerini kullanarak başlamak gerekmektedir. Bu nedenle de, öncelikle PKK ve DTP üzerine alenen ve kamuoyu oluşturacak şekilde ve yukarıda maruz temalar çerçevesinde gidilmelidir. Aynı kapsamda ele alınması gereken bir diğer konu da din ve türbandır."

Gücünü kaybettiğini fark eden TSK'nın "devletin temel niteliklerine bağlılık gösteren birey ve STK'ların desteğinden yararlanmayı amaçladığı hatta birlikte çalışmanın yollarını aradığı da belge ile birlikte ortaya çıkıyor.

AB üyeliğini engelle

AKP'nin AB ile arasında oluşacak anlaşmazlıkların manipüle edilmesi gerektiği de belirtiliyor.

 

Ne Demişlerdi?

"Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kağıt parçasıdır."

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ

 

“Biz ne belgeler gördük! Her şey olabilir. Belge sahte çıkarsa Türkiye üzerinde oynanan oyun çok net ortaya çıkacaktır ve onun hesabı sorulabilecektir”

CHP Genel Başkanı ve ana muhalefet lideri Deniz Baykal

 

"Ciddi bir insan, sadece bu sivri zekâlı planı gördüğü an, o kağıt parçasına güler geçer."

Silivri'de bulunan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek

 

“…Sözün kısası, bana göre sonuncusu dahil, asker tarafından hazırlandığı ileri sürülen belgelerin gerçek olup olmadığının fazla önemi yok”

TKP Siyasi Büro üyesi Kemal Okuyan

 

“Peki, belge fos çıkarsa ne olacak?... Halkı ülkenin gerçek sorunlarından soyutlamak için bir başka numara bulurlar...”

Ergenekon sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk

 

"Askeri Savcılık, “Bu belge sahte” dedi ve “Bu sahte belgeyi hazırlayan karanlık ellerin bulunması için” dosyayı sivil savcılığa gönderdi. Üstünü örtmedi yani... Aksine, polis sende, MİT sende, savcı sende, Adli Tıp sende... “Bul” dedi. (...) Bulun arkadaş..."

Yılmaz Özdil (Hürriyet)

 

"Ergenekon davası, emekli paşalara ve sıradan insanlara gerekeni yaptı. Ama TSK içindeki rütbelilere uzanamadı... Bunun ön hazırlığı mıdır bu?.."

Bekir Coşkun (Hürriyet):

 

"Komik bir manzara... Bir o kadar da içler acısı... Biri havaya bir fotokopi attı, bütün Türkiye, rüzgârda uçuşan kâğıt parçasının peşinde koşuyor. Koskoca Türkiye’nin hali son günlerde bu..."

Hikmet Bila (Vatan)

 

"Olup olmadığı belli olmayan ve bir türlü belirlenemeyen bir belge. ...Bana göre Türkiye’de küçük bir azınlık dışında kimse bu meselenin detayına ilgi falan duymuyor. Oluşturulmuş bir suni gündem içinde debelenip duruyoruz."

Fatih Altaylı (Habertürk)

 

“Belge” denen yazı bir fotokopi olduğu için (...) ...Jandarma’nın, Emniyet’in, Adli Tıp Kurumu’nun laboratuvarlarına başvurmuş. Hepsi ana hüküm olarak “fotokopiye bakarak imzanın gerçek olup olmadığının anlaşılamayacağını” söylemişler. Nitekim askeri savcılık da, “Belge yok, fail yok, suç yok” sonucuna vararak dosyayı Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiş. “Var diyen varsa buyursun” diyerek."

Oktay Ekşi (Hürriyet)