Bazı solcular demokratik çözüm sürecine karşı çıkma gerekçelerini çoktan buldu. ‘Evet, insanlar ölmesin, akan kan dursun, buna varız; ancak Kürt sorunu yukarıdan çözülüyor, buna karşıyız.’

Kürt sorununun yukarıdan, ima edildiği üzere ABD, Avrupa Birliği, Türkiye, İsrail tarafından çözüldüğü, AKP’nin dış güçlerin maşası olduğu, halkları  içermeyen açılımın aslında hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söylüyorlar.

Halk için halka rağmen şiarını  bayrak edinmiş milliyetçi sol, barış isteyen halkları  görmezlikten geliyor.

Kürtler tarihte 29 kez bunun için isyan etti. Son isyanın beraberinde getirdiği savaş 30 yıldır sürüyor. Çoğunluğu Kürt 40 binden fazla insan bu savaşta öldü. Binlerce köyün boşaltılmasına, ormanların yakılmasına, tarım ve hayvancılığın engellenmesine, çocuklarının öldürülmesine rağmen Kürtler özgürlük istemekten hiç vazgeçmedi. Yasal ve yasa dışı, ülke içinde ve dışında her yolu deneyerek direndiler.

Barış elçilerini karşılamak için bir milyon Kürt sokağa çıktı. 29 Mart seçimlerinde toplam 2 milyon 200 binden fazla oy almıştı DTP.

Çocuklarıyla birlikte yüzde 99’u yoksul 10 milyon kişiyi kimse inkar edemez.

Türkler de Kürtler gibi barış istiyor. Ezici çoğunluk Kürt sorununun çözülmesini desteklediği için bugün sokaklarda milliyetçi kitleler yok.

29 Mart’ta oyların  çoğunluğu çözüm isteyen AKP ve DTP’ye gitti. Kamuoyu araştırmaları  CHP ve MHP seçmenlerinin önemli bölümünün partisiyle ters düşerek açılıma destek verdiğini gösteriyor. Sendikaların tümü barış sürecini destekliyor.

Bu açık bir toplumsal destektir ve kimse yukarıdan, üstelik dış güçler tarafından hükümete dikte ettirildiğini söyleyemez. Anneler, ‘evlatlarımız ölmesin’ diyerek, barışa sarılarak çözümü en aşağıdan dile getirdiler.

Yukarıdan çözüm diye tutturanlar milyonlarca insanın taleplerini hiçe sayıyor.