Açılım süreci bu satırlar yazılırken en önemli günlerinden geçiyor. DTP'yi kapatma davası görüşülüyor. Çeşitli yerlerde DTP binalarına yönelik ırkçı linç girişimleri ve saldırılar yapılıyor. Tayip Erdoğan Obama'yla görüşüyor. Bu arada Tokat'ta yedi asker öldürülüyor, Diyarbakır'da göstericilerin üzerine ateş açılıp bir genç katlediliyor.

Bu gerginliğin içinde şovenizm ve sosyal şovenizm yeniden hortlatılıyor.

Kürtler yeniden bir bela olarak anılmaya ve tüm sorunların kaynağı olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Son gelişmelerde en çarpıcı yan, "sokakların hareketlenmesi olmasaydı açılım ne kadar güzelmiş" fikrinin çok yaygın bir hale gelmiş olması. Herkes yirmi gün öncenin özlemini çekmeye başladı. Tartışma, diyalog ve fikirlerin açık açık söylendiği, Kürt sorunun nasıl çözülebileceğinin tartışıldığı günlerin özlemle anılması, demek ki sürecin ABD oyunu olmaktan bambaşka bir boyutu olduğuna toplumun geniş kesimlerini ikna etmiş.

Tokat'ta öldürülen askerlerden birisinin babası, "Bitsin bu anlamsız savaş" diye haykırıyordu. Yakın bir akrabası ise, "Şehitler ölmez gibi laflar bir süre sonra unutuluyor" diyerek savaşın saçmalığına vurgu yapıyordu.

İnsanların en acılı anlarında bile savaşın bitmesi gerektiğini söyleyecek kadar Kürt sorununda çözüm için hazır hale geldiğini görmek mümkün.

Bu yüzden, şiddetin dozajının arttığı bugünlerde, sosyalistler aynı anda birkaç adımı birden atmak zorunda. Birincisi, Kürt sorununda çözüm için başlayan sürecin bittiğini düşünmemek gerekiyor. Açılım süreci bazen geri bazen ileri adımlar atarak ilerleyecek. On yıllara dayalı bir sorun, "haydi açılıyoruz" denildiği için bir günde bitemez.

Bu köşede 17 Temmuz'da şunlar yazılmıştı: "Barış sürecinin önündeki engeller, batıda emekçilerin hareketinin önündeki engellerle bir ve aynı: Milliyetçiler, solda milliyetçiler, Ergenekoncular, darbeciler, savaştan medet umanlar, statükoyu savunanlar, darbe çağrısı yapanlar, askeri vesayeti destekleyenler, faşistler, tüm özgürlüklere düşman olanlar, cumhuriyet değerleri adı altında Kemalizmi savunanlar. Kuşkusuz listenin en başında kirli savaştan beslenenler geliyor."

Özellikle 19 Ekim'de Habur'dan giren gerillaların yüz binlerce insan tarafından karşılanmasından sonra, Kürt sorununda çözüme karşı olanlar harekete geçti. Bugün yaşadıklarımız bu hareketlenmenin bir sonucu. Hem merkez medyanın hem de çözüme karşı olanların her zaman olduğu gibi yakaladığı en zayıf halka, "Kürtler eylem yapmasa bir sorun çıkmayacaktı" tezi oluyor.

Kürtler sevinmesin, Kürtler haklarını aramasın, Kürtler siyasi temsilcileri için mücadele etmesin, Kürtler sadece köy isimlerinin değiştirilmesiyle yetinsin, ama çözüm sürecinden en büyük kazanımla çıkmak için uğraşmasınlar.

DTP konvoy oluşturmasın, milletvekilleri konuşmasın, partileri kapatılırken seslerini çıkartmasın, konvoylarına linççi kafatasçılar saldırınca hemen geri çekilsinler!

Aman açılım zarar görmesin!

Gerilimin nedeni Kürt hareketi değildir.

Gerilimin nedeni çözüm değil savaş isteyen CHP ve MHP'dir!

Gerilimin nedeni açılımı Kürt halkının özgürlük taleplerini karşılamak için değil, Türk egemen sınıfının çıkarlarını korumak için yavaşlatan, sınırlandıran AKP'dir.

Son günlerde yaşanan gürültünün içinde DTP milletvekillerinin, sürekli olarak DTP'nin muhatap alınması ve barış yönündeki çağrıları görmezden geliniyor.

Kürt hareketiyle ırkçılar ve faşistleri aynı kefeye koyan, Türkiye'nin bölünmesi paranoyasından başka hiçbir ihtimale şans tanımayan soldan ve sağdan sesler, Kürtlerin barışın sesini yükseltmek istediklerini görmeyi engelleyen koronun yanında yer alıyor.

Bugün yapılması gereken ise bir kez daha ve yüksek sesle, "Muhatapsız çözüm olamayacağını" haykırmak, DTP'nin kapatılmasına karşı çıkmak ve koşulsuz bir biçimde Kürt hareketinin barış talebinin yanında olmaktır.