Basri Güler
Ulusal sorun konusunda nasıl bir tutum alınacağı marksistler arasında büyük tartışmalara konu oldu. Bunların en bilinenlerinden biri 20. yüzyılın başında üç büyük imparatorluğun egelemenliği (Rusya, Almanya ve Avusturya) altında bulunan Polonya konusundaki tartışmadır.

Polonya Sosyalist Partisi'nin (PPS) milliyetçi kesimi Avusturya'daki Polonyalıların sahip olduğu görece iyi yaşam koşulları nedeniyle Rusya'dan ayrılmayı savunuyordu. Rosa Lüksemburg ise ulusal bağımsızlık görüşüne tamamen karşı çıkarak Rus ve Polonyalı işçilerin birliğini savunuyordu. Lenin ise, PPS'ye karşı muhalefetinde Lüksemburg'u desteklemesine karşın, ezen ulus sosyalistlerinin, ezen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını sonuna kadar desteklemeleri gerektiğini savunuyordu. Çünkü alınacak diğer tavırlar egemen ulus şovenizmini desteklemek anlamına gelirdi.

Lenin'e göre, ezen ulus işçilerini diğer ulusların kendi kaderlerini tayin etme talebine kazanmak, şovenist baskının yok edilmesi için bir önkoşuldu. Lenin'in fikirleri, Marks'ın İrlanda konusunda söylediklerinin genelleştirilmiş haliydi. Karl Marks, "İrlanda işçileri özgürleşmeden İngiliz işçileri özgürleşemez" sözü ile, İngiliz ve İrlandalı işçilerin birliği için, İrlanda'nın bağımsızlığını kazanması gerektiğini vurgulamıştı. İrlandalıların özgürleşmesi İngiliz gericiliğine vurulacak öldürücü bir darbeydi.

Ancak, Lenin bir noktada geçmişten kesin bir çizgiyle ayrılıyordu. İkinci Enternasyonal'deki tartışmalarda ulusal sorun Avrupa'ya özgü bir sorun olarak görülüyordu.  Sömürgeler, Enternasyonal tarafından ayrı bir konu olarak ele alınıyordu. İkinci Enternasyonal içinde üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan 'barbar'ların 'uygarlık' düzeyine ulaşması için kapitalist ülkelerin bu bölgelerdeki egemenliklerinin sürmesi gerektiğini savunanlar bile vardı. Lenin ise, sömürge ülkelerdeki işçilerin kapitalizme karşı mücadelede kazanılması gereken bir güç olduğunu savundu.

Lenin, ulusal kurtuluş mücadelelerinin, sınıf mücadelesinden bir sapma olduğu tezini reddetti. Ona göre emperyalizm çağındaki toplumsal hareketler çok zaman ulusçu şekiller alacaktı, ama bu mücadeleler antikapitalist bir yönde gelişecekti.

Bolşevikler'in sayesinde ezilen ulusların siyasetin nesnesi değil öznesi olduğu gerçeği kanıtlandı. Ekim Devrimi ile Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde kapitalizme karşı bir zafer kazanmadan önce de geri kalmış ülkelerde bir işçi devriminin kazanılabileceğini gösteren Lenin, Troçki ve yoldaşları İkinci Enternasyonal teorisyenlerinin devrim şemalarını alaşağı etti.

Lenin'in görüşleri hiçbir şekilde ulusçu ideoloji ile uzlaşma anlamına gelmiyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin etme talebini desteklemek sosyalistler için, işçi sınıfının uluslararası birliğini gerçekleştirmek için tarihsel bir görevdir.

Lenin'e göre, marksistlerin ulusal sorun konusunda alacağı tutumda, ezen ve ezilen ulus ayrımını yapmak elzemdir. Ezen ulusa mensup sosyalistler, ezilen ulusun ayrılma hakkı dahil tüm taleplerinin gerçekleşmesi için mücadele edip, kendi devletlerine baskı yapmalıdırlar.