‘Kadroluyuz, kaybetmek istemiyoruz’

Sosyalist İşçi gazetesi 50 gündür direnişi süren Tekel direnişine İstanbul Cevizli'den katılan Metin'le direniş hakkında konuştu.

Sİ: Tekel işçileri özelleştirme sürecinden 50 günlük direnişe nasıl geldi?

Metin: Limanlar, Telekom, Petkim özelleştirmelerinden sonra sıranın Tekel'e geleceğini biliyorduk. O dönemde Türk-iş, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla yaklaştı. İşçilerden ses çıkaranların sesi kısıldı. İlk içki fabrikaları özelleştirildi. 292 milyon dolara NUOK'a satıldı. Alan şirket hükümete yakınlığıyla biliniyordu ve bu meblağın 230 milyon dolarını devletten kredi çekti. Özelleştirmelerde satılan fabrikaların stoklarını dolduruyorlardı ve hammadde ihtiyacını temin ediyorlardı. Alkol fabrikaları satıldığında stoktaki malların değeri 150 milyon dolardı. Sadece iki sene sonra, alan şirket tarafından bu fabrikalar bir ABD şirketine 1 milyar dolara satıldı, yüzde dört yüz karla. O dönemde tepki gösterdik ama engelleyemedik. Sıra sigara fabrikalarına geldi. İlk özelleştirme ihalesinde düşük fiyat verildiği için ihale iptal edildi. Ama iki yıl sonra hemen hemen aynı fiyata American Tobacco'ya satıldı. Yine depolar dolduruldu. Bazı işçiler bu yeni şirketlere geçtiler. Tazminatlarını aldılar ve çalışma koşullarının iyi olacağını düşündüler. Şimdi görüyoruz ki, Samsun sigara fabrikalarında çalışma koşulları çok kötü. Üç vardiya çalışıyorlar. İşçiler ücretlerden memnun değil. Sigara fabrikalarının Samsun hariç hepsini kapattılar. Neden sadece Samsun kaldı  çünkü işçileri daha uzun çalıştırarak ve makineleri yenileyerek üretim miktarını artırdılar ve geri kalan fabrikalara ihtiyaç kalmadığını söylediler. Yani özelleştirilmeyle istihdam arttırılmadı tam tersine azaltıldı. Fabrikaların yerine eğlence merkezleri kuruldu.

Sİ: O dönem neden büyük bir direniş örgütlenemedi?

Metin: Sendikacılar işçilere bir şey olmayacak dedi, vatan millet edebiyatı yaptı. Namus, şeref sözleri veriyorlardı. Yani taban bir şekilde ya ikna edildi ya da güçsüz bırakıldı. Şu çok önemli; o günlerde harekete geçmiş olsaydık bugün daha farklı olacaktı. 4-C sonradan çıktı. Bölümler (başmüdürlükler vs) yavaş yavaş kapatıldı. Fabrikalardan tekelin diğer bölümlerine geçenler de dolayısıyla açıkta kalma riskiyle karşı karşıya kaldı.

Sİ: 4-C nedir?

Metin: Sözleşmeli çalışıyorsun. Dört aydan on aya kadar değişen sözleşme süreleri var. Şartlar belli değil yani mesai yapıyorsun ödeneceğine dair garanti yok, izin yok, tazminat yok. Tekel'de uzun yıllar çalışmış biri 4-C'ye geçip ordan emekli olduğunda emekli maaşı yaklaşık 1.200 TL'den 550 TL'ye düşecek. Ayrıca gidilecek kurum sözleşme biter bitmez sözleşmeni fesederek seni fiilen işten atabilecek. Biz o yüzden özlük haklarımızın içinde olduğu bir çözüm istiyoruz. Sözleşmeli değil kadrolu çalıştırılmak istiyoruz.

Sİ: Sizin 14 Aralık'ta Ankara'ya gelme ve bir direniş başlatma kararınız sendika tarafından nasıl karşılandı?

Metin: Sendikaya dönük bir güvensizlik vardı, hala var. Hatta o günlerde sendikaya güvenmeyip gelmeyenler de oldu. Ankara'ya ilk gelişimizde engellenmek istendik. Defalarca otobüslerimiz durduruldu. Ankara girişinden itibaren yürüyüşe geçtik. AKP genel merkezin önüne gidildi. Akşam vakti sendika emniyetle görüşmesi sonucu bizi toplayıp Atatürk Spor Salonu'na götürdü. Kadınlar ise Türk-Metal Sen'de kaldı. Sabah kalktığımızda spor salonunun kapıları kilitliydi. Üç saat kapıları açtırmak için mücadele ettik. Polis barikatı vardı ve ilk müdahaleyi orda gördük. Sonra Abdi İpekçi parkına geldik. AKP önünde bir grup vardı. Onlarla birleşmek istedik. İkinci müdahale orda oldu. Havuza düşenler oldu vs. Sendikacılar işçileri saatlerce yürüttü o gün. Bir tür yorma politikası. AŞTİ'den Kızılay'a maksimum bir saatte gelinir diyorlar, bizi sendika dört saatte getirdi. Sonra tekrar Abdi İpekçi'de buluşuldu. Çadırlar kurduk ve orada kalmaya karar verdik. Destek ziyaretleri oluyordu. Direnişin 3. gününde polis müdahale etti. Sonra destek daha da büyüdü.

Sİ: Alınan destekler ve mücadele işçilerin milliyetçilik gibi konulardaki tutumunu değiştirdi mi?

Metin: Tabii ki. Milliyetçi-şoven dalgaya rağmen, BDP'liler alana geldiğinde iyi karşılandılar. Birbirlerini çok tanımayan işçiler yan yana geldiler ve günlerdir birlikte direniyorlar. Trabzonlu işçinin Batmanlı olana dair fikirleri değişiyor. Biz burda bir açılım olduğunu söylemiştik eylemlerde.

Sİ: Direniş Türk-iş'in önüne nasıl taşındı?

Metin: Abdi ipekçi'ye 18 Aralık'ta müdahale olunca (suyla, gazla) dağıldık ve bir grup insan Türk-iş'in önüne gittik. Sonra herkesi arayarak oraya çağırmaya başladık. Derken sayımız arttı ve direniş oraya taşınmış oldu. Bu arada başka illerde de eylemler oldu. İstanbul'da köprü eylemi, gemi işgalleri oldu. Sendika bir eylem programı açıklamak zorunda kaldı. İlk plan, sendikacıların meclise yürümesi, Cuma günleri 1'er saatlik iş bırakma eylemi ve AKP önünde yapılacak bir eylemdi. Meclis eylemi gerçekleşmedi. Sadece yöneticileri yürütmek istediler, işçiler barikatı zorladı ama açılmadı. Sendikacılarla tartışıldı ama onlar işçileri yalnız bıraktı. Bu eylemlerden somut bir kazanım elde edemeyince ikinci başkanlar kurulu toplantısında bir miting kararı çıktı. 17 Ocak mitingine ise Türk-iş dışındaki sendikaların katılımı çok düşüktü. Biz greve imza atarız diyen KESK yok gibiydi. DİSK yoktu. Yani alanda sadece Türk-iş vardı. Biz bu eylemden somut bir kararın çıkmasını istiyorduk. Ama Mustafa Kumlu konuşmasında 4-C'ye değinmedi bile. Ayrıca öncesinde kürsünün arkasında Tekel işçileri olacak dendiği halde, kürsünün önüne Türk-Metal Sen ve Kumlu'nun sendikası TES-İş etten duvar ördüler. İşçiler işçilerle çatıştı dedirtmemek için çok dikkatli davrandık ama nihayet onların duvarını aştık ve eylemin sonunda kürsüyü işgal ettik. Grev kararı istediğimizi söyledik. Sonra da sendika binasına girdik.

Sİ: Açlık grevi kararı nasıl çıktı?

Metin: Kararı Türk-iş aldı. İşçilere sormadan aldı. Önce ben şöyle düşüyordum. Böyle bir eylemi cezaevindekiler yapar. Elleri kolları bağlıdır. Ama biz başka şeyler yapabiliriz. En son çaredir açlık grevi. Ayrıca çok etkili değildir. Fakat biz hareket bölünmesin diye bu öneriyi kabul ettik ve 158 kişi açlık grevine başladık. Hastanelere gidenler oldukça kamuoyundan destek büyüdü, yani açlık grevi daha geniş bir kamuoyu yaratma açısından olumlu sonuçlar doğurdu. İnsanların duygularına seslendi.

Sİ: Genel grev kararı ne zaman alındı?

Metin: Açlık grevinin üçüncü gününde alındı. Konfederasyonlar, emek platformu bileşenleri toplandı ve bize hükümetle diyalog kanalının açıldığını, açlık grevini bitirmemiz gerektiğini ve eğer sonuç alınamazsa 3 Şubat'ta grev yapılacağını söylediler. Aramızda tartışma çıktı ama yine biz bölmemek adına bu karara uyduk ve açlık grevi bitti. Grev kararında ise sadece 4-C için değil. Kent AŞ. İşçilerinin talepleri dahil başka bir dizi talep var. Sonra perşembe günü hükümetle bir görüşme yapıldı ve hükümet pazartesine kadar süre istedi. Erdoğan'ın açıklamaları gazetelere çözecek diye yansıdı. Sendika başkanı bile çok umutluydu. Pazar günü yaptığı açıklama ise bugünün işaretlerini veriyordu. Bugün gördük ki (1 Şubat) hükümet 4-C'den vazgeçmiyor. Sadece sözleşme süresini 11 ay 23 güne uzatıyor. Biz baştan sözleşmeli çalışmayacağımızı söyledik. İzin günlerini arttırıyor. Bunun da bir anlamı yok. 2 Şubat'ta açlık grevi tekrar başlıyor, sendikalar, odalar vs. geziliyor ve grevin daha etkili olması için konuşuluyor. Genel grev, genel direnişe dönüştürülmeye çalışılıyor. Çünkü hayatın durmadığı bir genel grev bizi güçlendireceğine zayıflatır. Grev her yerde yürüyüşlerle, eylemlerle örülmeli. Alt yapı oluşturulmalı. Kitle baskısı yaratabilmeliyiz. Sendikalar bir süredir güç kaybında. Hükümet tarafından ciddiye alınmıyor. Biz kararlıyız çünkü haklıyız. Kavga yeniden başlıyor. Bugünden sonra kazanım olmazsa işçileri nasıl geri evlerine gönderecekler? Ben AKP'nin çok güç kaybettiğine inanıyorum. Biz eğer özlük haklarımızı alabilirsek bu tüm işçiler için umut yaratacak. Herkesin gözü açılacak. AKP bizi millet getirdi, tekel işçisi getirmedi diyor. Biz uzaydan gelmedik. Ailelerimizle, çevremizle biz milyonlarız. İstediğimiz tek şey varolan durumun korunması. Kadroluyuz, kaybetmek istemiyoruz.

Sİ: Son soru. Solu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yeni bir sola ihtiyaç var mi?

Metin: Şimdi iktidarda AKP değil CHP de olsa aynı şey olacaktı. Buradaki işçilerin çoğu belki de yarıdan fazlası AKP'ye oy vermişti. Ama işçiler MHP ve CHP'nin de özelleştirmeleri desteklediğini biliyor. Yani birleştirecek, toparlayacak bir sola ihtiyaç var. Burada bir çok grubun gelip reklam yapmasından da rahatsızlar. Şapkam görünsün, bayrak sallayayım gibi tavırlar çok hoş karşılanmıyor. Hem sendikalar rahatsız, hem de tabandaki işçiler. Tabii ki bu arkadaşları koruyoruz ama böyle olmasa daha iyi olur. Yani işçiler için alternatif yok. CHP sol değil artık. Hele son dönemde MHP'den daha milliyetçi oldu. Sol örgütlere ise oyum boşa gider diye oy vermeye yanaşmıyor insanlar. Şimdi solda daha kapsayıcı bir örgüte ihtiyaç var. Demokrasiyi, özgürlüğü anlatacak bir sola.


Röportaj:

Damla Çimen, Canan Şahin, Kemal Başak