Roni Margulies
Kılıçlar çekildi.

İki ayrı alanda kıran kırana bir savaş başladı.

Bu yaz çok kanlı, çok sıcak geçecek. Lafın gelişi değil, çok gerçek, çok somut anlamda kanlı ve sıcak bir yaz olacak.

Güneydoğu’da açılım, maçılım bitti. Savaş başladı. Hem de “düşük yoğunluklu”  filan değil. Bildiğimiz savaş.

Yirminin üzerinde gerilla ve askerin ölümüyle sonuçlanan son çatışmada, PKK’nin 200 kişiyle saldırdığı söyleniyor. Dağların kuytu bir köşesinde küçük bir pusu değil yani. Bildiğimiz savaş.

Haziran başından beri ölüm haberlerinin gelmediği gün yok. Ölü sayısı daha önceki ayların toplamını çoktan aştı.

Niye yeniden başladı  savaş?

Artık hiç kuşku yok: Hükümet, en azından seçim sonrasına kadar açılımı sona erdirdi.

Kürt halkı zaten kuşku ve güvensizlikle karşıladığı açılımın sona ermesine şaşırmadı.

Zaten en azından geçen 19 Ekim’den, Habur girişlerinden beri hükümetin uyguladığı  siyaset, PKK’yi askerî ve yasal yollarla tasfiye etmek ama bu arada Kürtlere bazı demokratik haklar vererek “terör örgütü” ile halkın arasına girmek şeklini alıyor. Bir yandan savaş yoğunlaşırken, bir yandan da TMK mağduru çocuklar hakkındaki yasanın Meclis’e getirilmesi tam da bu siyasetin bir ifadesi.

Bu arada askerî operasyonlara müthiş bir propaganda savaşı da eşlik ediyor. PKK’nin “taşeron örgüt” olduğu, İskenderun baskınını PKK’ye İsrail’in yaptırttığı gibi zırvalıklar bütün medya tarafından öne sürülüyor. Her şeyin faturası PKK’ye çıkartılmaya çalışılıyor.

Yani 1980’lerle 1990’ların  “bir avuç eşkıyayı temizleyip sorunu çözmek”  anlayışına geri dönüldü.

Önümüzdeki aylarda devlet, Kürt hareketini askerî yöntemlerle yok edemeyeceğini, meselenin silah zoruyla çözülemeyeceğini yeniden öğrenmek zorunda kalacak.

Öğrenmişti, açılımın nedeni de buydu. Unutmuş, yeniden öğrenecek.

Faturası çok yüksek olacak, iki taraftan da çok kişi canından olacak. Ta ki devlet ve hükümet dersini yeniden öğrenene kadar. Öğrenecekler ama. Ve seçimlerden sonra barış yine gündeme gelecek.

Kılıçların çekildiği ikinci savaş alanı, Ergenekoncu yargının direnişi. Anayasa Mahkemesi’nin anayasa referandumunu iptal edeceğinden kimsenin pek kuşkusu kalmadı.

Kahramanca bir direniş  doğrusu! Bir yandan Ergenekoncuları tahliye ediyorlar, bir yandan tahliye kararı vermeyen hakimleri cezalandırıyorlar. Yenilgi korkusuyla, artık her türlü meşrulaştırma çabasını elden bırakıp kılıç sallıyorlar.

Bozkurtların  Ölümü adlı Türkçü, ırkçı romanın son sahnesinde devasa Çin ordusu karşısında son kalan 20 kadar Türk’ün bir elde palalar, bir elde kuzu butları, güle oynaya savaşıp ölmesi gibi bir direniş!

Referandumunu iptal ettiklerinde ne olacak? Hükümetin buna  teslim olması zor. Olursa, bir daha seçmeninin yüzüne bakamaz. Tek çaresi kalacak: Erken seçim.

Bu arada, görebildiğim kadarıyla, solun büyükçe örgütlerinden tek bir tanesi bile anayasa değişikliklerinden yana görüş belirtmiş değil. “Hayır” diyenler belli; geri kalanı da hâlâ havaya bakarak ıslık çalmakla meşgul.

Bizim ne yapacağımız ise açık ve kesin.

Bir yandan, var gücümüzle, şimdiye kadarkinden de daha yüksek sesle “Savaşa hayır!”  diye bağıracağız.

Bir yandan, Anayasa Mahkemesi’nin kararı çıkana kadar “Yetmez ama Evet” kampanyasını  sürdüreceğiz, sonra “Anayasa Mahkemesi de kimmiş!” diye sokaklara döküleceğiz.

Yaz tatillerini iptal etmeye başlayabiliriz.