Komün'den sonra işçi sınıfının doğrudan yönetimine en uygun araçlar Rusya'da ortaya çıktı. 1905 yılında daha sonradan bir polis ajanı olduğu ortaya çıkan Papaz Gapon öncülüğünde Çar'dan ekmek talep eden işçilere ateş açılması sonucunda başlayan ayaklanma dünyadaki en demokratik yönetim aygıtı olan sovyetlerin yani işçi konseylerinin ortaya çıkmasını sağladı. Sovyet, komün benzeri bir yapıydı. İşçilerin kendi aralarından seçtikleri temsilcileri her an geri çağırma hakları vardı, hiçbir temsilci ortalama işçi ücretinden fazlasını alamıyordu. 1905 Devrimi'nin yenilgisi üzerine sovyetler ortadan kalktı ancak mücadele eden kuşakların zihninde bir kere yeşermişti. 1917 yılının Şubat ayında işçiler çarlık rejimini tarihin çöplüğüne yolladıklarında, sovyetler bu sefer daha güçlü bir biçimde tarih sahnesine çıkmışlardı. Burjuva hükümeti ile aynı anda var olan sovyetlerin ikili iktidar durumu Ekim ayına gelindiğinde son buldu. Ekim Devrimi'yle, işçi sınıfı Bolşevik Partisi öncülüğünde iktidarı ele geçirdi. Devrimin öne çıkan sloganı: "Bütün iktidar sovyetlere!" idi. Tarihteki en demokratik rejim, işçilerin kendi eylemi ile kurulmuş oldu.

Ekim Devrimi'nin önderlerinden Lenin yaşamı boyunca Çarlık rejimine ve kapitalizme karşı mücadele etmişti. Tüm yaşamı işçi sınıfının mücadelesi içinde geçen Lenin, burjuva ideologlarının anlattığının tersine demokrasiye hep bağlı kaldı. O da Marks ve Engels gibi gerçek bir proletarya demokrasisinin peşindeydi. Üstelik onlardan farklı olarak batıdaki burjuva demokrasileri içinde değil, otokratik bir rejim altında Rusya'da yaşıyordu.

1902 yılında yazdığı Ne Yapmalı isimli kitabında Lenin, sosyalistlerin tüm ezilenlerin çıkarlarına ve  demokrasiye sahip çıkması gerektiğini anlatıyordu. Şöyle diyordu Lenin:

"Burjuva demokrasisi akımının temsilcileri, Rusya'nın bugünkü durumu demokratik görevleri ön plana çıkardığı sürece, sosyalistlerin doğal ve özlenen müttefikleridirler."

Bu Lenin için hem işçi sınıfına burjuvaziyle çıkarlarının ortak olmadığını göstermenin bir yolu hem de Çar'a karşı verilecek mücadelenin temel adımlarından bir tanesiydi.

Lenin'in demokrasiye olan inancı 1917 Devrimi'nin de kaderini belirledi. Rusya'da Şubat Devrimi'nin ardından işçi demokrasisini savunan tek bir parti bile yoktu. Sovyetler içinde yer alan diğer partiler (sağ ve sol Sosyalist Devrimciler ile Menşevikler) Geçici Hükümet'i destekliyor, işçi sınfının özyönetim aygıtı olan sovyetlerin iktidarına karşı çıkıyorlardı.

Sovyetler içinde işçi demokrasisini savunan ve "Bütün iktidar sovyetlere" sloganını öne çıkaran tek parti Bolşevik Partisi'ydi. Ancak bu dönemde Bolşevikler sovyetler içinde ancak bir azınlıktı, liderleri hakkında tutuklama emri verilmiş ve parti yasadışı ilan edilmişti. Lenin, iktidarı alma konusundaki tüm aceleci eğilimleri frenliyordu. İşçi sınıfı iktidarını çoğunluğun savunmasını bekliyordu.

Geçici Hükümet altında Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Kornilov etrafındaki bürokrasi, burjuva demokrasisine bile tahammül edemiyordu. Geçici Hükümet'e karşı bir darbe örgütlenmeye başladı. Bolşevikler, Geçici Hükümet'in tüm baskılarına rağmen askeri darbe tehlikesi karşısında burjuva demokrasisine sahip çıktılar. Bu şekilde sovyetler içinde çoğunluk hâline gelmeyi başardılar. Böylece Ekim ayına gelindiğinde işçi sınıfı iktidarı almaya artık hazırdı.

Proletarya Demokrasisi Burjuva Demokrasisi
Lenin'in demokrasi konusundaki en açık fikirleri ise Ekim Devrimi'nin hemen öncesinde yazdığı Devlet ve Devrim ile devrimin hemen ertesinde yazdığı Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky isimli kitaplarında belirtilmişti.

Devlet ve Devrim'de Lenin, Marks ve Engels'ten yola çıkarak devletin rolünü sorguluyordu. Kitapta  devleti uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bir ürünü olarak tanımlayan Lenin, Komün ve diğer tarihsel deneyimlerden yola çıkarak, işçi sınıfının var olan devlet aygıtını olduğu gibi ele geçiremeyeceğini, kendi iktidarını bütünüyle yeni organlar üzerine kurması gerektiğini anlatıyordu. Ancak Lenin burjuva demokrasisinin kapitalizm altında işçi sınıfı için en ileri biçim olduğunun altını çizmeyi de unutmuyordu. Demokrasiyi sınıfsal bir perspektiften ele alan Lenin, burjuva demokrasisinde dahi işçi sınıfının sömürülmeye devam edeceğini hatırlatıyordu.

Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky ise sosyal demokrat Kautsky'nin Ekim Devrimi'ni anti-demokratik olmakla suçlamasına verdiği cevaplar yer alır. Lenin burjuva demokrasisine karşı proletarya demokrasisinin üstünlüğünü anlatır. Lenin'e göre; "Sovyetler iktidarı, burjuva cumhuriyetlerin en demokratiğinden bir milyon kez daha demokratiktir."

"Rusya'da bürokratik aygıt tamamen yıkılmış, onda taş üstüne taş bırakılmamış, bütün eski yüksek görevli memurlar kovulmuş, burjuva parlamento dağıtılmıştır; ve özellikle işçiler ve köylülere çok daha erişilebilir bir temsil hakkı verilmiştir; memurların yerine onların sovyetleri geçirilmiştir, ya da onların sovyetleri memurların üstüne konmuştur, yargıçları seçenler de onların sovyetleridir. Sovyetler iktidarının, yani proletarya diktatörlüğünün bu biçiminin, burjuva cumhuriyetlerinin en demokratiğinden bir milyon kez daha demokratik olduğunu kabul etmek için tek başına bu olgu yeter."

İşçi demokrasisine karşı çıkan Kautsky'nin partisi SPD, bu broşürün yazıldığı yıl, Almanya'da bir işçi demokrasisi kurmaya çalışan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in öldürülmesine karıştı ve "demokratik" yüzünü gösterdi.

İşçi demokrasisi için demokrasiye sahip çık!
Sosyalistler için demokrasi, eylemlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Askeri darbe, faşizm gibi gerici yönetimlere karşı burjuva demokrasisini savunmaktan bir an bile tereddüt etmezler. Sosyalistler, burjuva demokrasisini korumakta burjuvalardan daha önde yer alırlar. Gerçek bir demokrasinin, bir işçi demokrasisinin kurulması için çaba sarf ederler.

Demokrasi, sosyalizmin kalbidir çünkü gerçek bir demokrasi ancak işçilerin üretim araçlarını ve iktidarı ellerinde bulundurdukları sosyalizm ile mümkündür. Demokrasi yoksa sosyalizm de yoktur, sosyalizmin olmadığı yerde gerçek bir demokrasi yoktur.