Başta MHP ve CHP, anayasa referandumuna “Hayır” diyeceklerini açıklayan bir dizi sağ güç daha referandumu AKP’nin, hatta Devlet Bahçeli’nin dediği gibi, Recep Tayip Erdoğan’ın oylanması olarak görmek gerektiğini söylüyor.

Bu, hangi anayasa maddelerinin nasıl değiştiğinin hiçbir önemi olmadığını, bu değişiklikler AKP tarafından gündeme getirildiği için temelden karşı çıkmak gerektiğini söylemek demektir. Geri kalan tüm “Hayır”cı tezler bu iddiayı güçlendirmek için üretiliyor.

Bu iddia iki temel yanılgıya sahip. Öncelikle, AKP hükümetini gayrı meşru görünce, hiçbir reform talebi için mücadele etmenin anlamı kalmıyor. Reformlara elveda demek zorunda kalıyoruz. “AKP muhatabımız değil”, ya da “AKP tarihsel olarak gayrı meşrudur” diyebiliriz. Lenin’in “Sol komünistlere” söylediği gibi, bazı burjuva kurumların tarihsel olarak ömrünü doldurmuş olmasıyla güncel olarak ömrünü doldurması arasında büyük bir mesafe vardır. Tarihsel olarak ömrünü doldurmuş olana bugün de ölüymüş gibi davranmak, ultra solculuktur. Ultra solculuk ise her seferinde sağ politikaları savunmayı gerektirir. Çünkü, kitleler, reformlar için mücadeleye etmeye, bu mücadele içerisinde demokrasinin önemini kavramaya, bu mücadele içinde bazı kurumların tarihsel ömürlerini doldurduğunu görmeye başlarlar.

AKP, birileri dedi diye gayrı meşru olmayacak. Milyonlarca insanın gözünde meşruluğunu yitirdiğinde ömrünü de doldurmuş olacak.

Daha da önemli olan ikinci sorun ise, “Hayır”cılığın yol açtığı ihtimallerin tehlikesine karşı donanımsız kalıyoruz. 12 Eylül referandumunda “Hayır” oylarının kazanması, ırkçı-milliyetçi bir koalisyonun zaferi anlamına gelecektir.

Cinayet işleyen darbeci mekanizma kendisine apayrı bir güven duyacaktır.

Darbecileri yargılayamazsınız sonucu yüksek sesle dile getirilecektir.

Devlet Bahçeli, bu referandumun AKP’yi oylamak anlamına geldiğini boşuna söylemiyor. 12 Eylül’de devlet bahçeli kazanırsa, hemen seçim isteyecekler ve “Hayır” diyenler bloğunun iktidarı için uzun süredir tanık olunmayan istikrarsızlığın oluşmasına her türden katkıyı yapacaklar.

Demokratik hakların, beğenelim beğenmeyelim siyasal demokrasinin mevcut sınırlarının ne kadar şiddetle gerileyeceğini görmek zorundayız. Bu yüzden, ırkçılara, milliyetçilere inat, 13 Eylül günü çok daha güçlü bir demokrasi mücadelesi verecek zeminin yaratılması için “Yetmez ama evet” kampanyasını bugünden çok güçlü, çok kitlesel bir biçimde inşa etmek zorundayız.

Kürt hareketinin boykot tutumuna gelince… Kürt halkının referandumda hangi tutumu alacağına Kürt hareketi karar verir. Ezen ülkenin sosyalistleri bu tutumu fiilen destekler. Biz bu yüzden, batıda, “yetmez ama evet” derken, Kürt illerinde BDP’nin tutumunu destekliyoruz. Sosyalistler bu yüzden BDP’nin tutumunu Kürt illerinde destekliyor. Ama şu gerçeği de hatırlatmak zorundayız: Kürt halkının yararına olan tutum, Kürt illerinde boykot politikasına batıdan verilecek en büyük destek, “Yetmez ama evet” kampanyasının tutumudur.

Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı olanların “Yetmez ama evet” dediğini tüm politik kesimler görmelidir.

 

 

Bu sayıdaki ilgili makaleler:

Batı'da Yetmez ama Evet, Kürt illerinde boykot

Darbe anayasasının değiştirilmesine “hayır” diyen solcuların 11 iddiasına yanıt

Anayasa değişikliği neden yetmiyor?

İşçi sınıfının demokrasi mücadelesi ve sosyalizm



Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası