Erkin Erdoğan

Yeni-liberal politikaların 30 yıllık tarihi, iş yaşamını güvencesizleştirme, esnekleştirme ve yatırımları ucuz işgücünün olduğu ülkelere yönlendirme örnekleriyle dolu. Yoğun sanayi üretiminin yapıldığı Çin gibi uzak doğu ülkelerindeki çalışma koşulları, Avrupa'daki 19. Yüzyıl ağır sömürü koşullarını aratır durumda.  Apple, Sony, HP ve Dell gibi markaların elektronik cihazlarını üreten ve toplamda 800 binden fazla işçi çalıştıran Foxconn fabrikasında bir kişi ayda yaklaşık 140 dolar kazanıyor. İşçiler temel gereksinimlerini karşılayabilmek için genellikle 12'şer saatlik mesailerde çalışıyor ve fabrikanın 10 kişilik odalardan oluşan yurtlarında kalıyor. Askeri disiplin uygulanan firmada, üretim bantlarında çalışan işçilerin tuvalete ne sıklıkta gidebilecekleri bile kurala bağlı.

Batı ülkelerinde benzer vahşi örneklerle artık pek karşılaşmıyoruz. Ancak ücretlere ve sosyal haklara dönük saldırı kapitalizmin küresel bir eğilimi. Her ülke bu politikadan şu ya da bu oranda etkileniyor.

Kapitalizm, kendi yapısal dinamikleri gereği kriz üreten bir sistem. Kâr oranları 1950'lerden düşüyor ve kapitalist ekonomiler giderek daha istikrarsız, güvenilmez ve kırılgan bir hale geliyor. Devletler ve kapitalistler, yatırımların devam etmesi ve ekonomik büyümeyi sürdürmek için maliyetleri düşürmenin yeni yöntemlerini geliştiriyor. Maliyetleri düşürmenin iki temel yolu var: Artı değer sömürüsünü arttırmak, ya da daha az işçiye daha çok üretim yaptırabilecek teknolojiler geliştirmek.

Kapitalist sistemde emek, değeri üreten tek şeydir. Emeğinden satacak başka bir şeyi olmayan milyonlarca işçi, ücret mekanizması ile kapitalizme dahil olmaktadır. Ücretler ise sadece işçilerin yaşamlarını sürdürebilecekleri ve yeni jenerasyonları yetiştirebilecekleri miktarla sınırlı tutulur. Başka bir deyişle işçiler hiçbir zaman ürettikleri değerin tam karşılığını alamazlar. Üretilen değerin, ücret olarak ödenmeyen kısmına, yani artı değere burjuvazi el koyar. Kapitalistler rekabet içerisinde oldukları için, kârlılıklarını piyasadaki diğer şirketlerden fazla tutmak durumundadırlar. Bu mekanizma aşağı doğru bir basınç yaratır ve sömürü oranını arttırma sonucu verir.

Kapitalistler sömürüyü nasıl arttırıyor?

Kapitalistler üç yolla sömürü oranını arttırabilir. Birincisi, kapitalistler, işçileri ücretlerine zam yapmadan daha uzun saatler boyunca çalıştırabilir. Kapitalistler için çalışılan artı saat sayısı arttırılır yani 'mutlak artı değer'de artış gözlenir. Bu mekanizma kapitalizmin vahşi sömürü ortamını gözler önüne serer ve bir noktadan sonra mutlak artı değer arttırılamaz bir noktaya gelir.

İkinci yöntem ise üretkenliği arttırmak, yani 'verili bir zamandaki artan emek masrafını, emek gücünün yükselen gerilimini, işgünündeki en ufak boşluğu daha fazla doldurmayı...' sağlamaktır. Üretkenliği arttırma güdüsü 20 yy boyunca sürdü ve Taylorizm, Fordizm gibi üretim modellerinin ortaya çıkmasını sağladı. Bant sistemi sayesinde 'nispi artı değer'de artış sağlandı ve her bir işçinin kontrolör tarafından denetlenmesi kolay hale geldi. İşçilerin daha çok çalışmasını sağlama yönünde baskı yapmak, bu sayede bandın hızını ayarlamaya indirgendi.

Üçüncü yol ise ücret kesintileri, başka bir deyişle işçilerin daha da yoksullaştırılmasıdır. Günümüzdeki gibi kriz dönemlerinde, emek piyasası, işsizlik ile baskı altına alındığı için, ücretleri düşürerek artı değer artışı sağlanabilir. Ancak işçilerin yoksullaşmasından her zaman doğrudan ücretlerin azalmasını anlamamak gerekir. Bir çok ülkede (özellikle Avrupa ve ABD'de) bu mekanizma, işçilerin 'nispi olarak yoksullaştırılması' yani ürettikleri ürüne göre, daha az bir oranın ücret olarak ödenmesi şeklinde çalışmaktadır.

Kapitalist ekonomilerde daha çok artı değer sömürüsünü sağlamak, 'mutlak artı değeri', 'nispi artı değeri' ya da 'yoksullaşmayı' arttırarak mümkün olabilir. Rekabetin şiddetlendiği ya da kriz ortamının yaşandığı süreçlerde, kapitalistler, bütün dünyada sözleşmiş gibi bu üç yöntemi uygulamaya girişir ve işçi sınıfı, sermayenin bu saldırılarına karşı mücadeleye başlar.

 

Neden İşçi Sınıfı?

Kapitalist toplumdaki temel sınıf çelişkisi, işçilerin üretim süreci içerisinde artı değerlerine el konulması ortaya çıkan, emek ile sermaye arasındaki çelişkidir.

İşçi sınıfı, üretim araçları karşısındaki konumu gereği sömürüye tabi tutulmaktadır ve doğası gereği kapitalistlerle sürekli bir mücadele içindedir. Sınıf mücadelesinin karakteri, üretim süreci içerisinde şekillenir.

İşçiler, üretim araçlarını kullanarak kapitalizmin sürmesini sağlamaktadır, ancak aynı zamanda üretim süreçlerine yabancılaştırılmıştır.

Üretim araçlarını denetleyen bir azınlık, işçi sınıfının yarattığı zenginliğin büyük bir bölümüne el koyar. İşçi sınıfının kendisini sömürenlere karşı mücadelesi, bu antagonistik ilişki gereği, kapitalizmi ortadan kaldırmadan sona eremez.

Kapitalistler, Marks'ın Manifesto'da dediği gibi kendi mezar kazıcılarını yaratmıştır ve üretimi geliştirmek için, toplumsal değişim olasılığının unsuru olan üretici güçleri de geliştirmek durumundadır. İşçi sınıfı, üretim süreci içerisindeki konumu gereği tek devrimci sınıftır ve toplumsal devrimin belirleyici unsurudur.

 


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası