Joseph Choonara

2008'de bankacılık sistemin çökmesini engellemek için geliştirilen eylem planlarında hükümetler merkezi bir rol oynadı. Ancak hükümetlerin bu sorunu çözme konusundaki başarısızlıkları ve sorunu çözmeye çalışırken aldıkları borçlar, yöneticilerin arasında daha sert tartışmaların ortaya çıkmasına yol açıyor.

Bazıları Yunanistan için Temmuz ayında hazırlanan ikinci kurtarma paketinin onaylanmasını savunuyor. Almanya başbakanı Angela Merkel, bu hafta Perşembe günü 400 milyar avroluk paketin geçmesi için muha-lefetteki Sosyal Demokratlar'ın ve Yeşiller'in desteğine güveniyor. Diğer avro bölgesi parlamentolarını da benzer zorlukta oylamalar bekliyor.

Ancak bu engeller aşılsa bile olanak-ların çok kısıtlı olduğu ortada - özellikle Yunanistan'ın içinde bulunduğu borç krizi devasa İtalyan ve İspanyol ekonomilerine sirayet ederse.

Bankalara, Yunanistan'ın borcunu ödememesi durumunda ortaya çıkacak kötü sonucun bedelini paylaşmaları çağrısı yapılıyor. Bankalar ise bu çağrıya yanıt olarak kurtarma planının tamamını geri çekme tehdidinde bulundu.

Bu tartışmaların yoğunluğu krizin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. 2007-8'de yaşanan mali çöküş sorunların ne kadar derin olduğunu ortaya koymuştu. En önemlisi, kapitalistlerin çok sevdiği kar oranları 1980'lerin başında büyük oranda düştü.

Kısmen bir iyileşme olsa da, bu iyileşmenin devam etmesi, sistemin yeniden ivme kazanması için mali spekülasyonun önü açılırken ve borçlanmaya izin verilirken aynı zamanda işçilerin her zamankinden daha çok sömürülmesine bağlı.

Bu kriz yüzünden hem kapitalizm yoluna devam edemiyor hem de bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar kendini dayatıyor. Çünkü bu çözülemeyen sorunlar, egemenlerin karar vermesi zor ikilemlerle karşı karşıya kalmasına yol açıyor.

Olasılıklar

Bu durumun sonucunda, üstte ortaya çıkan çatlaklar alttakilerin bilincini etkiliyor. Krizler kitlelerin sokağa çıkmasını sağlayabilirler, fakat aynı şekilde kitleleri hareketsiz hale de getirebilirler. Bunlardan hangisinin olacağı, egemen sınıfın fikirlerinin tutarlılığı da dahil olmak üzere bazı faktörlere bağlıdır. Kapita-lizm, sömürdüğü kitlelerin bir düzey-de rızasını kazanmak zorundadır. Fakat eğer sistem açıkça kontrol dışına çıkarsa kitlelerin rızası azalır.

Geçtiğimiz haftalarda borsada sert bir düşüş yaşandı. Birçok sıradan işçi için bu, emeklilik maaşlarının ya da var olan azıcık birikimlerinin tehlikeye düşmesi anlamına geliyor.

2008 yılında birçok insan, kısa süreli bir krizin ardından egemenlerin bu sorunu çözeceğine inanıyordu. Bugün ise çok az insan buna inanıyor.

İşçilerin bir krize nasıl yanıt vereceklerini belirleyen bir diğer önemli faktör ise mücadele edebileceklerine dair kendilerine duydukları güvendir.

Fakat yine tekrar etmek gerekir ki krizin biçimi önemlidir. Şu anki gibi büyük krizler, çok çeşitli aşamalardan geçen uzun süreli krizlerdir. Dolayısıyla, her dönüm noktası işçilerin ruh halinde değişim yaratma potansiyeline sahiptir.

1929'da Wall Street'in çöküşünden ancak dört yıl sonra ABD'de büyük mücadeleler ortaya çıktı, Fransa'da büyük grevlerin başlaması ise altı yıl sonra oldu. Bugün içinde bulunduğumuz krizin patlak vermesinin üzerinden ise sadece üç yıl geçti.

(Çeviren: Arife Köse)